SULAK ALANLARIN VE SAZLIK ALANLARIN TAHRİBİ VE YOK EDİLMESİ , KURAKLIK VE DOĞA FELAKETİNE YOL AÇMIŞTIR


Sulak alanlar, yeryüzündeki biyolojik çeşitliliğin ,yaban hayatının ,ekolojik dengenin devamında en vazgeçilemeyecek alanlar arasındadır.
Sulak alanlar , oluşturduğu yaşam ortamlarında , bir çok bitki türüne ev sahipliği Tam anlamıyla koruma altında tutulması gereken bu alanların ,insan eliyle , planlı şekilde yokedilmesi ya da tahrip edilmesi , ekolojik felaketin bir diğer gözlerden uzak ve en önemli boyutlarından birisidir.
TMMOB Orman Mühendisleri Odası Doğu Akdeniz Şubesi Başkanlığınca , Orman Mühendisleri Odasının yayınladığı Orman Mühendisliği Dergisinin temmuz 2007 tarihli sayısında yer alan , sulak alanların , sıtma ile mücadele , yeni tarım alanı kazanma , ya da tarım arazilerinin sulanması amacıyla yokedilmesine yolaçan çalışmalar üzerine hazırlamış olduğu yazıyı sunuyoruz.
Yazıyı bu kriterlerin ışığında irdelemek yararlı olacaktır.R.B

SULAK ALANLARIN VE SAZLIK ALANLARIN TAHRİBİ VE YOK EDİLMESİ KURAKLIK VE DOĞA FELAKETİNE YOL AÇMIŞTIR*

Milletlerarası öneme sahip, nesli tehlikeye düşmüş veya düşebilir türlerin yer aldığı 300'ün üzerinde kuş türlerine ev sahipliği yapan, birçok tatlı ve tuzlu su ekosistemleri ile ekolojik karakterli doğa alanları sistematik bir şekilde kurutularak tamamen çöle dönüşmüştür.
Birçok medeniyetlere ev sahipliği yapan sulak alanların 20. yüz yılda büyük bir hızla tahrip edilmesi ve kurutulması ve aynı hızla bu işlemlerin günümüzde de devam etmesi yaşanan kuraklığı tetikleyen en önemli doğa katliamlarının başında gelmektedir.

Sulak alanlardan aşırı miktarda su alınması, sistemi besleyen akarsuların barajlarda tutulması veya yönlerinin değiştirilmesi ya da yer altı sularının aşırı kullanımı gibi nedenlerle hala çok büyük boyutlarda sulak alan kayıpları yaşanmaktadır.
Özellikle son 40 yıl içerisinde başta Amik gölü, Türkoğlu sazlıkları olmak üzere Avlan gölü, Kestel, Gavur, Suğla, Eber, Akşehir gölleri, Hotamış, Yarma, Eşmekaya sazlıkları yok olmuş , Sultan sazlığı ve Ereğli sazlıkları gibi bir çok sulak alan da işlevini yitirmiştir.
Bu kurumalarda küresel ısınmadan daha çok D.S.İ.'nin 1960'lı yılların başındaki sıtma gerekçesi ile Türkiye'nin bataklıklarının kurutulması projeleri önemli rol oynamıştır.
Sultan Sazlığının da sonunun başlangıcını oluşturan D.S.İ.'nin bu projeleriyle 38 km uzunluğunda 7m derinliğinde bir kanalla alanı kurutmaya yönelik çalýşmalarla tarım alanı açılmasını planlamıştır.
O dönemlerde birçok kuş bilim adamı ve Orman Bakanlığı Av ve Yaban Hayatı Dairesince projenin durdurulması için çalışmalar başlatılmış ise de saha 1972 yılında ''Su kuşları koruma ve üretme sahası'' 1988 yılında Tabiatı Koruma alanı dalına , sonrada 1. derecede doğal sit alanı ile sulak alanları koruyan uluslararası Ramsar Sözleşmesine göre de ''A'' sınıfı sulak alan" ilan edilmesi de Sultan Sazlığını kurtarmaya yetmemiştir.
D.S.İ.'nin Sultan Sazlığı ve çevresinde drenaj hendekleri ile kurutma çalışmaları yanında 150.035 ha genişliğinde arazinin sulanması için inşa edilen Kovalı ve Ağcaşar Barajlarının yapımında Sultan Sazlığına darbe vuran önemli etkenlerden biri olmuştur.
Böylece Sazlığı besleyen önemli su kaynakları maalesef tarımsal amaç için kesilmiş, bunun neticesinde tarımdan dönen kimyasal ilaç ve gübrelerle doymuş atık sular, güney sazlığına ve Yay Gölüne drene edilmesiyle yabanıl hayat da büyük zarar görmüştür.
Tropik ormanlar kadar biyolojik üretkenliğe sahip, dünyanın tropik orman ve okyanuslardan sonra en büyük karbon tutumu görevini yerine getiren 300 ün üzerinde birçok kuş türüne ev sahipliğini yapan, özelliği sebebiyle bulunduğu çevrenin su dengesi ve iklimi düzenleyen saz üretimi gibi çevredeki yerleşim alanlarına ekonomik girdi sağlayan Sultan Sazlığı'nın kurutularak tamamen çöle dönüştürülmesi Türkiye'nin Uluslararasındaki saygınlığına da gölge düşürmüştür.
Zira Sultan Sazlığı gibi Uluslar arası öneme sahip alanlar sadece Türkiye'nin ekolojik alanları olmayıp tamamen küresel boyuttaki doğal alanlardır.
Sıtma hastalığını önlemek için başlayan kurutma çalışmaları, gelişen teknoloji ile birlikte yeni tarım alanları elde etme amacına yönelmiş, sazlık ve bataklıkların yanı sıra taşkın ovalarını ve gölleri de kapsayarak , artarak devam etmiştir. Bu süreçte, Akdeniz'e kıyı ülkeler sulak alanlarının %70' ine yakınını kaybetmiştir.
Son 40 yılda ülkemizde de 1,3 milyon hektar sulak alan (yaklaşık üç Van Gölü büyüklüğünde bir alan) geri dönüşü olmayacak biçimde kaybedilmiştir.
Sulak alanların kurutularak tarım, sanayi ve yerleşim alanlarına dönüştürülmesi, su kaynaklarının tarıma bağlı olarak aşırı kullanımı , evsel ve endüstriyel atıkların sulak alanlara boşaltılması , sulak alanların yok olmasına neden olmuştur.
Sulak alanlar; taban suyunu dengeleme ve besleme, taşkınlardan koruma, tuzlanmayı önleme, doğal arıtıcı olma gibi pek çok işlevlerinin yanı sıra, hayvancılık, sazcılık, balıkçılık, tarım gibi ciddi geçim kaynaklarıyla da yaşamsal öneme sahip ekolojik karakterli alanlardır.
Bu arada sulak alanların kurutulması sonucu elde edilen arazilerin pek çoğundan istenilen tarımsal üretime erişilemediği gibi; bir kısım yerlerde de tuzlanma, turbaların yanması, rüzgâr erozyonu gibi nedenlerle kısa zamanda verimsizleşmiştir.
Ayrıca, yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar (Amik ovasında önceleri 6 metreden çıkan taban suyu şimdiler de 500-600 metreden çıkmaktadır.) ve iklimsel değişmelerin yanı sıra; bir çok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır.
Yer altı ve yer üstü sularına yapılan plansız müdahalelerle yer altı sularını metrelerce aşağıya çeken D.S.İ.'nin , yukarıda belirtilen, Amik gölü, Türkoğlu sazlıkları, Seyfe Gölü, Ekşisu sazlığı, akgöl (Ereğli Sazlığı), Eşmekaya Sazlığı, Hotamış Sazlığı ve Avlan Gölü gibi birçok sulak alanı kurutan ve bu yaklaşımı ile Türkiye'nin geleceğini ve AB uyum sürecini çok ciddi şekilde baltalayan çalışmalarını durdurması gerekmektedir.
Ancak buna rağmen DSİ 'nin drenaj hendeklerinin temizliğini bahane ederek hendekleri 10 metreye kadar derinleştirme çalışmalarının, taban suyu seviyesinin daha da düşmesine sebep olacağı açıkça görülmektedir.
301 kuş türüne ev sahipliği yapan 85 kuþ türünün kuluçkaya yattığı Türkiye'nin en önemli kuluçka alanlarından biri olan, tatlı su ve tuzlu su ekosistemlerin bir arada bulunduğu nadir bir ekosisteme sahip, kuş göç anayolları üzerinde bulunan İç Anadolu'nun en önemli sulak alanlarından olan Sultan Sazlığını kurtarmak için başlatılan çalışmalar takdirle karşılanmaktadır.
Ancak 2007 yılında bitmesi gereken Zamantı Irmağından ovaya verilmesi düşünülen suyu taşıyacak tünel maalesef Sultan Sazlığını kurtarmaya yetmeyecektir.
Zira tünel ile gelecek su ancak bölgede yapılan sulu tarımı destekleyecek ancak tarımda dönen ilaçlı ve gübreli sular pompalar vasıtası ile sazlığın belli bölümlerine deşarj edilecektir.
Tatlı, tuzlu ve taban su dengelerinin tamamen alt üst olduğu Sultan Sazlığı , şimdilerde tamamen tuz görünümlü bir çöle dönüşmüştür. Sulak alanın yarattığı nemli iklim ve doğal denge ile sonbahar mevsiminde de yağış gören Sultan Sazlığı maalesef bu dengenin kaybolması ile yağmura da hasret kalmıştır.
Alanda yıllık yağış 256 mm olmasına karşın , göllerdeki yıllık buharlaşma 1780 mm üzerinde olmaktadır. Böylece zaten su kaynakları iyice kesilen ve drenaj hendekleriyle kurutulmaya çalışılan sahanın geri kalan suyunun da küresel ısınmayla buharlaşmasına da engel olunamamaktadır.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen , Akdeniz Havzasının en önemli deltalarından birini oluşturan Çukurova Deltasında bulunan Karataş İlçesinin doğusundaki Ağyatan Gölünün ve çevresindeki tuzcul alanların kurutulması çalışmalarının DSİ tarafından başlatılmasına da bir anlam verilememektedir.
Çalışmalar odamızca endişeyle takip edilmektedir. Yaklaşık 22.500 dönüm ekolojik karakterli alanın sularının drene edilerek, Bahçe köyünün doğusundan geçen büyük drenaj kanalına deşarj edilmek istenmesinin, ekolojik bir çevre felaketi getirmesi kaçınılmaz olacağı bir çok kereler gündeme getirilmiş olmasına rağmen projenin hayata geçmesine mani olamamıştır.
Bu proje ile etkilenecek alan sadece 22.500 dönümle sınırlı kalmayacak, sulak alanın su dengesi de bozulacaktır. Bu şekilde sulak alanın temel ekolojik fonksiyonlarının, su rejimlerini düzenlemek ve karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının özelikle su kuşlarının yaşam ortamlarını desteklemek fonksiyonları tamamen tahrip olacak, doğal denge geri gelmeyecek şekilde tahrip olacaktır.
1991 yılında çevre bakanlığının kurulması,1993 yılında sulak alanların korunması ile ilgili genelgenin yayınlanması ve 1994 yılında da Ramsar sözleşmesini kabul etmiş olmamıza rağmen, Türkiye'deki sulak alanlar hala büyük tehlikelerle karşı karşıyadır ve hala sulak alan kayıpları devam etmektedir.
Bunun başlıca nedeni, hala kamuoyunda sulak alanların öneminin yeterince bilinmemesi ve sulak alanların önemsenmemesi, su ve arazi kullanım plan ve programlarını geliştirenler arasında sulak alanların korunması fikrinin yeterince benimsenmemesi ve kabul görmemesi gelmektedir.
Hala bunlar arasında kurutulan sulak alanlarda yaşanan olumsuzlukların farkında olmayan ve sulak alanların kurutulmasında toplum yararı bulunduğuna inanan grupların olması ve bu grupların siyasilerden de önemli destek alması da bulunmaktadır.
Oysa sulak alanlar, yurdumuzun doğal kaynaklarının en duyarlısı , buna karşılık biyolojik çeşitliliği destekleyen ve biyolojik üretkenliği , tropik ormanlardan sonra en fazla olan, önemli ekosistemlerin başında gelmektedir.
Çukurova sulak alanları, ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil etmektedir. Bu nedenle çok zengin bir fauna ve floraya sahip Ağyatan sulak alanı ve çevresindeki çayır ve ekolojik karakterli tuzcul alanların kurutularak tarım arazisi yapılması çalışmalarını doğru bulmayıp, bu çalışmaların av-yaban hayatının doğal yaşam alanlarına zarar vereceğine inanıyoruz.
Yukarıda belirtilen sorunların pek çoğunun önlenememesinin temelinde yönetime ilişkin sorunlar yatmaktadır.
Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz.
- Uygulayıcılar ve planlamacılar da dahil olmak üzere, kamuoyu tarafından sulak alanların öneminin yeterince anlaşılmaması.
- Su ve arazi kullanım planlarında sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı ilkelerinin dikkate alınmaması.
- İlgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir iletişim ve işbirliğinin sağlanamaması.
- Alanların yerinden yönetimini sağlayacak, aynı zamanda alanın ekolojik karakterindeki değişimleri sürekli ve düzenli olarak izleyecek ve gerekli tedbirleri zamanında alabilecek idari mekanizmaların bulunmayışı.
Türkiye'nin, sulak alanını kurutma, doldurma ve su rejimine yaptığı olumsuz müdahaleler sonucu gelecek yıllarda önemli derecede su sıkıntısıyla karşı karşıya kalabileceği gerçeğini de görerek sulak alan kayıplarının önlenmesi ve iyi yönetimle geliştirilmesi için aşağıda belirtilen önlemlerin mutlaka uygulanması gerekmektedir.
Sulak alanlar, sazlıklar sürekli takip edilmeli, izlenmeli, riskli bölgeler belirlenip, önlemler önceden alınmalıdır.
Sulak alanların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonun tekrar gözden geçirilmesi gerekir.
Sulak alan kaybına neden olan Bataklıkların Kurutulması ve Bundan Elde Edilecek Topraklar Hakkında Kanun, Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun, Sıtma ile Mücadele Kanunu da gerekli yasal düzenlemelerin yapılarak, ilgili hükümler yürürlükten kaldırılmalı; sulak alanlarn korunması, geliştirilmesi ve akılcı kullanýmını öngören yasal düzenlemeler güçlendirilmelidir.
Geçmişte kurutulan ya da çeşitli nedenlerle ekolojik karakteri bozulan sulak alanların restorasyonu ve rehabilitasyonu için eylem planları geliştirilmeli ve uygun alanlarda uygulamaya geçilmelidir.
Kamuoyu desteği almadan, ÇED raporları çıkartılmadan, ilim adamlarının görüşü alınmadan D.S.İ' nin Baraj ve kurutma çalışmalarına başlamamalıdır. Aksi takdirde ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklar ekonomik kalkınma uğruna bir daha geri gelmeyecek şekilde yok edilecektir. Bundan en büyük zararı yine o yörede yaşayan insanlar görecektir
Birçok medeniyetlere ev sahipliği yapan sulak
alanların 20. yüz yılda büyük bir hızla tahrip
edilmesi ve kurutulması ve aynı hızla bu işlemlerin
günümüzde de devam etmesi yaşanan kuraklığı
tetikleyen en önemli doğa katliamlarýının başında
gelmektedir.
Sulak alanlardan aşırı miktarda su alınması, sistemi
besleyen akarsuların barajlarda tutulması veya
yönlerinin değiştirilmesi ya da yer altı sularının aşırı
kullanımı gibi nedenlerle hala çok büyük boyutlarda
sulak alan kayıpları yaşanmaktadır.
Özellikle son 40 yıl içerisinde başta Amik gölü,
Türkoğlu sazlıkları olmak üzere Avlan gölü, Kestel,
Gavur, Suğla, Eber, Akşehir gölleri, Hotamış,
Yarma, Eşmekaya sazlıkları yok olmuş , Sultan sazlığı
ve Ereğli sazlıkları gibi bir çok sulak alan da işlevini
yitirmiştir.
Bu kurumalarda küresel ısınmadan daha çok
D.S.İ.'nin 1960'lı yılların başındaki sıtma gerekçesi
ile Türkiye'nin bataklıklarının kurutulması
projeleri önemli rol
oynamıştır. Sultan Sazlığının da
sonunun başlangıcını oluşturan
D.S.İ.'nin bu projeleriyle 38 km
uzunluğunda 7m derinliğinde bir
kanalla alanı kurutmaya yönelik
çalýşmalarla tarım alanı açılmasını
planlamıştır.
O dönemlerde birçok
kuş bilim adamı ve Orman Bakanlığı Av ve Yaban Hayatı Dairesince projenin
durdurulması için çalışmalar
başlatılmış ise de saha 1972 yılında
''Su kuşları koruma ve üretme
sahası'' 1988 yılında Tabiatı Koruma
alanı dalına , sonrada 1. derecede
doğal sit alanı ile sulak alanları
koruyan uluslararası Ramsar
Sözleşmesine göre de ''A'' sınıfı sulak alan" ilan edilmesi de Sultan
Sazlığını kurtarmaya yetmemiştir.
D.S.İ.'nin Sultan Sazlığı ve çevresinde drenaj
hendekleri ile kurutma çalışmaları yanında 150.035
ha genişliğinde arazinin sulanması için inşa edilen
Kovalı ve Ağcaşar Barajlarının yapımında Sultan
Sazlığına darbe vuran önemli etkenlerden biri
olmuştur. Böylece Sazlığı besleyen önemli su kaynakları
maalesef tarımsal amaç için kesilmiş, bunun
neticesinde tarımdan dönen kimyasal ilaç ve gübrelerle
doymuş atık sular, güney sazlığına ve Yay
Gölüne drene edilmesiyle yabanıl hayat da büyük
zarar görmüştür.
Tropik ormanlar kadar biyolojik üretkenliğe
sahip, dünyanın tropik orman ve okyanuslardan
sonra en büyük karbon tutumu görevini yerine
getiren 300 ün üzerinde birçok kuş türüne ev
sahipliğini yapan, özelliği sebebiyle bulunduğu
çevrenin su dengesi ve iklimi düzenleyen saz üretimi
gibi çevredeki yerleşim alanlarına ekonomik
girdi sağlayan Sultan Sazlığı'nın kurutularak tamamen
çöle dönüştürülmesi Türkiye'nin Uluslararasındaki
saygınlığına da gölge düşürmüştür. Zira
Sultan Sazlığı gibi Uluslar arası öneme sahip alanlar
sadece Türkiye'nin ekolojik alanları olmayıp tamamen
küresel boyuttaki doğal alanlardır.
Sýtma hastalığını önlemek için başlayan kurutma

çalışmaları, gelişen teknoloji ile birlikte yeni tarım
alanları elde etme amacına yönelmiş, sazlık ve
bataklıkların yanı sıra taşkın ovalarını ve gölleri de
kapsayarak , artarak devam etmiştir. Bu süreçte,
Akdeniz'e kıyı ülkeler sulak alanlarının %70' ine
yakınını kaybetmiştir.
Son 40 yılda ülkemizde de 1,3 milyon hektar
sulak alan (yaklaşık üç Van Gölü büyüklüğünde bir
alan) geri dönüşü olmayacak biçimde kaybedilmiştir.
Sulak alanların kurutularak tarım, sanayi
ve yerleşim alanlarına dönüştürülmesi, su kaynaklarının
tarıma bağlı olarak aşırı kullanımı , evsel
ve endüstriyel atıkların sulak alanlara boşaltılması ,
sulak alanların yok olmasına neden olmuştur.
Sulak alanlar; taban suyunu dengeleme ve besleme,
taşkınlardan koruma, tuzlanmayı önleme, doğal
arıtıcı olma gibi pek çok işlevlerinin yanı sıra, hayvancılık,
sazcılık, balıkçılık, tarım gibi ciddi geçim
kaynaklarıyla da yaşamsal öneme sahip ekolojik
karakterli alanlardır.
Bu arada sulak alanların kurutulması sonucu
elde edilen arazilerin pek çoğundan istenilen tarımsal
üretime erişilemediği gibi; bir kısım yerlerde de
tuzlanma, turbaların yanması, rüzgâr erozyonu gibi
nedenlerle kısa zamanda verimsizleşmiştir. Ayrıca,
yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar
(Amik ovasında önceleri 6 metreden çıkan taban
suyu şimdiler de 500-600 metreden çıkmaktadır.)
ve iklimsel değişmelerin yanı sıra; bir çok canlı
türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen
yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar
ortaya çıkmıştır.
Yer altı ve yer üstü sularına yapılan plansız
müdahalelerle yer altı sularını metrelerce aşağıya
çeken D.S.İ.'nin , yukarıda belirtilen, Amik gölü,
Türkoğlu sazlıkları, Seyfe Gölü, Ekşisu sazlığı, akgöl
(Ereğli Sazlığı), Eşmekaya Sazlığı, Hotamış Sazlığı
ve Avlan Gölü gibi birçok sulak alanı kurutan ve bu
yaklaşımı ile Türkiye'nin geleceğini ve AB uyum
sürecini çok ciddi şekilde baltalayan çalışmalarını
durdurması gerekmektedir.
Ancak buna rağmen DSİ 'nin drenaj hendeklerinin temizliğini bahane
ederek hendeklerin 10 metreye kadar derinleştirme
çalışmalarının, taban suyu seviyesinin daha da düşmesine
sebep olacağı açıkça görülmektedir.
301 kuş türüne ev sahipliği yapan 85 kuş
türünün kuluçkaya yattığı Türkiye'nin en önemli
kuluçka alanlarından biri olan, tatlı su ve tuzlu su
ekosistemlerin bir arada bulunduğu nadir bir ekosisteme
sahip, kuş göç anayolları üzerinde bulunan
İç Anadolu'nun en önemli sulak alanlarından olan
Sultan Sazlığını kurtarmak için başlatılan çalışmalar
takdirle karşılanmaktadır.
Ancak 2007 yılında bitmesi gereken Zamantı Irmağından ovaya verilmesi
düşünülen suyu taşıyacak tünel maalesef
Sultan Sazlığını da kurtarmaya yetmeyecektir. Zira
tünel ile gelecek su ancak bölgede yapılan sulu
tarımı destekleyecek ancak tarımda dönen ilaçlı ve
gübreli sular pompalar vasıtası ile sazlığın belli
bölümlerine deşarj edilecektir.

Tatlı, tuzlu ve taban su dengelerinin tamamen
alt üst olduğu Sultan Sazlığı , şimdilerde tamamen
tuz görünümlü bir çöle dönüşmüştür. Sulak alanın
yarattığı nemli iklim ve doğal denge ile sonbahar
mevsiminde de yağış gören Sultan Sazlığı maalesef
bu dengenin kaybolması ile yağmura da hasret
kalmıştır.
Alanda yıllık yağış 256 mm olmasına
karşın , göllerdeki yıllık buharlaşma 1780 mm
üzerinde olmaktadır. Böylece zaten su kaynakları
iyice kesilen ve drenaj hendekleriyle kurutulmaya
çalışılan sahanın geri kalan suyunun da küresel ısınmayla
buharlaşmasına da engel olunamamaktadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen Akdeniz
Havzasının en önemli deltalarından birini oluşturan
Çukurova Deltasında bulunan Karataş İlçesinin
doğusundaki Ağyatan Gölünün ve çevresindeki
tuzcul alanların kurutulması çalışmalarının DSİ
tarafından başlatılmasına da bir anlam verilememektedir.
Çalışmalar odamızca endişeyle takip
edilmektedir. Yaklaşık 22.500 dönüm ekolojik
karakterli alanın sularının drene edilerek, Bahçe
köyünün doğusundan geçen büyük drenaj kanalına
deşarj edilmek istenmesinin, ekolojik bir çevre felaketi
getirmesi kaçınılmaz olacağı bir çok kereler gündeme
getirilmiş olmasına rağmen projenin hayata
geçmesine mani olamamıştır. Bu proje ile etkilenecek
alan sadece 22.500 dönümle sınırlı kalmayacak,
sulak alanın su dengesi de bozulacaktır.

Bu şekilde sulak alanın temel ekolojik fonksiyonlarının,
su rejimlerini düzenlemek ve karakteristik
bitki ve hayvan topluluklarının özelikle su kuşlarının
yaşam ortamlarını desteklemek fonksiyonları tamamen
tahrip olacak, doğal denge geri gelmeyecek
şekilde tahrip olacaktır.
1991 yılında çevre bakanlığının kurulması,1993
yılında sulak alanların korunması ile ilgili genelgenin
yayınlanması ve 1994 yılında da Ramsar sözleşmesini
kabul etmiş olmamıza rağmen, Türkiye'deki
sulak alanlar hala büyük tehlikelerle karşı karşıyadır
ve hala sulak alan kayıpları devam etmektedir.
Bunun başlıca nedeni, hala kamuoyunda sulak alanların
öneminin yeterince bilinmemesi ve sulak alanların
önemsenmemesi, su ve arazi kullanım plan ve
programlarını geliştirenler arasında sulak alanların
korunması fikrinin yeterince benimsenmemesi ve
kabul görmemesi gelmektedir. Hala bunlar arasında
kurutulan sulak alanlarda yaşanan olumsuzlukların
farkında olmayan ve sulak alanların kurutulmasında
toplum yararı bulunduğuna inanan grupların
olması ve bu grupların siyasilerden de önemli destek
alması da bulunmaktadır.
Oysa sulak alanlar, yurdumuzun doğal kaynaklarının
en duyarlısı , buna karşılık biyolojik çeşitliliği
destekleyen ve biyolojik üretkenliği , tropik
ormanlardan sonra en fazla olan, önemli ekosistemlerin
başında gelmektedir.
Çukurova sulak alanları, ekonomik, kültürel, bilimsel
ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil
etmektedir. Bu nedenle çok zengin bir fauna ve
floraya sahip Ağyatan sulak alanı ve çevresindeki
çayır ve ekolojik karakterli tuzcul alanların kurutularak
tarım arazisi yapılması çalışmalarını doğru
bulmayıp, bu çalışmaların av-yaban hayatının doğal
yaşam alanlarına zarar vereceğine inanıyoruz.
Yukarıda belirtilen sorunların pek çoğunun
önlenememesinin temelinde yönetime ilişkin sorunlar
yatmaktadır. Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz.
- Uygulayıcılar ve planlamacılar da dahil olmak
üzere, kamuoyu tarafından sulak alanların öneminin
yeterince anlaşılmaması.
- Su ve arazi kullanım planlarında sulak alanların
korunması ve akılcı kullanımı ilkelerinin dikkate alınmaması.
- İlgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir
iletişim ve işbirliğinin sağlanamaması.
- Alanların yerinden yönetimini sağlayacak, aynı
zamanda alanın ekolojik karakterindeki değişimleri
sürekli ve düzenli olarak izleyecek ve gerekli tedbirleri
zamanında alabilecek idari mekanizmaların
bulunmayışı.
Türkiye'nin, sulak alanını kurutma, doldurma ve
su rejimine yaptığı olumsuz müdahaleler sonucu
gelecek yıllarda önemli derecede su sıkıntısıyla karşı
karşıya kalabileceği gerçeğini de görerek sulak alan
kayıplarının önlenmesi ve iyi yönetimle geliştirilmesi
için aşağıda belirtilen önlemlerin mutlaka uygulanması
gerekmektedir.
Sulak alanlar, sazlıklar sürekli takip edilmeli,
izlenmeli, riskli bölgeler belirlenip, önlemler önceden
alınmalıdır. Sulak alanların korunması ve
sürdürülebilir kullanımı için kurumlar arası işbirliği
ve koordinasyonun tekrar gözden geçirilmesi
gerekir.
Sulak alan kaybına neden olan Bataklıkların
Kurutulması ve Bundan Elde Edilecek Topraklar
Hakkında Kanun, Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun, Sıtma ile
Mücadele Kanunu da gerekli yasal düzenlemelerin
yapılarak, ilgili hükümler yürürlükten kaldırılmalı;
sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve akılcı
kullanýmını öngören yasal düzenlemeler güçlendirilmelidir.
Geçmişte kurutulan ya da çeşitli nedenlerle
ekolojik karakteri bozulan sulak alanların restorasyonu
ve rehabilitasyonu için eylem planları geliştirilmeli
ve uygun alanlarda uygulamaya geçilmelidir.
Kamuoyu desteği almadan, ÇED raporları
çıkartılmadan, ilim adamlarının görüşü alınmadan
D.S.İ' nin Baraj ve kurutma çalışmalarına başlamamalıdır.
aksi takdirde ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklar
ekonomik kalkınma uğruna bir daha geri
gelmeyecek şekilde yok edilecektir. Bundan en
büyük zararı yine o yörede yaşayan insanlar görecektir .
(Orman Mühendisliği Dergisi , Temmuz 2007 )



BENZER KONULAR :
YABAN TV : KATLİAM TV Mİ ?

HAYVAN - İNSAN SÖZLEŞMESİ

0 yorum:

 
Clicky Web Analytics