17 AĞUSTOS DEPREMİYLE İLGİLİ BİLİNMEYENLER




Komplo teorilerini öteden beri sevmişimdir.
Gölcükte 1999 yılında meydana gelen o büyük depremle ilgili olan bir makaleye geçenlerde bir yerde rastladım..
İlginç bir yazı .
Ben en azından şunu biliyorum. Yugoslav asıllı Tesla adlı bilim adamı on yıllarca önce , yer altındaki enerjiyi açığa çıkarmak konusunda müthiş bir buluş yapmış , ancak kendisinin ölümü , ve icadının akibeti sırlara gömülüp gitmişti.

Bu arada Gölcük depreminde "deprem esnasında yer gök kıpkızıl oldu, ortalık aydınlandı " diyen deprem tanıklarını da , denizin altında garip yer şekili değişikliklerini de unutmadık.
Benim gibi henüz yeni okuyorsanız , Komplo teorisi mi gerçek mi , kararınızı verin.
17 Ağustos 1999, Gölcük Saatler gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarıya atarken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler. Ali Kırca' nın yönettiği Siyaset Meydanı'nda , enkazdan kurtarılan bir bayan şunları söylüyordu :

'O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu,depremden farklı bir şeydi."Bir iddiaya göre depremden hemen önce Gölcük' ten Avcılar' a kadar geniş bir alanda görülen "ateş topu" ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı.Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı. Kimine göre de Yugoslavya''ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini bozması sebebiyle depremin gerçekleştiğini söylüyordu. Hatta bazılarına göre işi PKK bile yapmış olabilirdi.

Nitekim CNN televiyonu Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında depremin arkasında PKK mı var" sorusuna "Sanmıyorum" cevabını vermişti. Oysa bu sorunun doğal yanıtı "siz ne saçmalıyorsunuz,depremle PKK nın ne alakası var." Olmalıydı. Bu soruya verilen cevap, akıllara, PKK nın deprem oluşturabilme ihtimalinin olduğunu düşündürdüğü gibi, yapay depremlerin olabileceği sonucuna da götürmektedir.

Depremden sonra bir çok teoriler ortaya atılmıştı fakat içlerinde en ilginç olanı Future Times ’da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikaye şöyleydi :
Kaliforniya San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler halinde dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola TESLA tarafından geliştirilen bu “düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli” tekniğini, hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi.

ABD dünyanın ve kendi insanlarının tepkisini almamak için bu projeyi barışçı “deprem indirgeme” sistemi diyerek, bir yandan tepkileri azaltıp diğer yandan fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenlerle proje önce Avustralya’nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra değişik zamanlarda Kafkaslar’da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika’daki Ant dağlarında denendi ve büyük aşama kaydetti.

Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem kuşağındaki ülkelere sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Üniversitelerle ortak projeler geliştirildi, yüzlerce bilimadamına Amerika’da deprem konusunda araştırma yapma bursu verildi. Ancak projenin gizliliği esastı. Bu nedenle tüm ilişkiler paravan araştırma kurumlarında yürütülüyordu. Ancak zaman zaman bilgi sızıntısına olanak verilerek halkın bu konu hakkında bilgi sahibi olması istendi. Kobe’de ve başka yerlerde meydana gelen depremlerin arkasındaki gariplikler çıkar gruplarınca terör ve mafya örgütlerinin işi gibi gösterilmek istendi ve bunda da başarılı olundu.

Ve gün geldi bu sistem Türkiye’de denenmek istendi. Zaten bölge bu amaçla yıllardır sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri takip edenler, depremden hemen sonra, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın girişimleriyle Türk Telekom ’un Türkiye’nin sismik bilgilerini Pentagon’a ileten NATO Üssü’nün iletişimini nasıl kestiğini hatırlayacaklardır.

ABD’nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları,Kaliforniya San Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrail’li uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Gölcük Üssüne getirilerek oradaki, yeraltı-denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay bazda haberdar değillerdi. Bunu İsraillilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası olarak düşünüyorlardı. (Zaten İsraillilerle yapılan askeri tatbikat bu operasyon doğrultusunda önceden planlanmıştır. Dünyanın ve Türk Milletinin dikkatlerini çekmemek için tatbikat adı altında HAARP-TESLA Deprem Makinesini getirip rahatça kurdular.) Böyle bir makinenin deneneceğini zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı biliyordu, fakat ABD ve İsrail’liler bizimkileri makinenin denenmesi için şu şekilde ikna ettiler : olası İstanbul merkezli bir depremde 100.000 kişinin ölümü, yüz milyar doları aşan maddi kayıp ve Türkiye’nin en az 25-30 yıl geri gitmesi demektir, diyerek bizimkileri ikna ediyorlar.

İsrailliler Amerikalı’larla gece şartlarında elektro-sismik haberleşme tatbikatı yapacaklardı. Deney başarılı olacağından sonunda kimse normal dışı bir şeyin olduğunu farketmeyecekti. Bu amaçla Gece Şahini Tatbikatı’nın (Operation Night Hawk) saat 03:00’te başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00’te düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye girecekti. O an uzay filmini andırır devasa cihazlar çalışmaya başlayacak ve 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara’nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece sabaha karşı birşeyler yanlış gitti. Ve beklenen gerçekleşmedi. Herşey bir anda olup bitmişti. Doğa kendini yönetmeye kalkanlardan bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10,000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Her yeri bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri geldiğinde, gece saat 03:05’i gösteriyordu. Daha birkaç dakika öncesine kadar korunağın içinde ŞAMPANYA patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu düşünce ile hepsi ürperdi. Bu asrın en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yapılan bir felaket...

Sessizliği İsrailli komutanın buz gibi emri bozdu: “Lets pack! We’re moving out! Call operation-Q! Right now! Immediately! Stop whinning! Move, move, move!” (Toplanın! Kaçıyoruz! Q planına geçiyoruz. Şimdi..Hemen! Hadi, hadi!!!)

İşte o andan sonra çantalardan çıkan “Q planı” çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. 4 dakika içinde İsrail Başkanı Barak ve ABD Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda İsrail’de Ben Gurion’un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığı’na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6’ncı filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul’a çevirmek için Pentagon’dan emir aldılar.

Bu arada ilginç bir şey daha olmuştu. Depremle ilgili haberler birbiri ardına gelirken, bir haber önce görünüp sonra kayboldu. 20 Ağustos Cuma akşamı televizyonlar bir İsrail uçağının Ataköy açıklarında denize düştüğünü duyurdu. Ancak bir süre sonra haber kesildi ve uçağın akıbeti ile ilgili bir daha haber alınamadı.

Olaydan bir gün sonra Deniz Kuvvetleri’nden bir dostum beni aradı ve bu olayda birtakım soru işaretleri bulunduğunu, bu konunun perde arkasını araştırmamı rica etti. Kısa sonra ulaştığım bilgiler, gerçekten ilginçti. Uçak, düştükten kısa süre sonra teknesiyle o sırada Ataköy açıklarında olan balıkçı Abdullah KAPLAN tarafından kurtarılmıştı. Abdullah Kaplan olayı şu şekilde anlatmıştı : “Uçağın düştüğünü görünce derhal yardıma gittik. Uçağın kanatları yara almıştı. Hemen uçağı bağladık ve Zeytinburnu limanına çektik. Teşekkür beklerken küfür yedik. Ne olduğunu bile anlamadık.”

Bu konu o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4. Botunun sorumluluk alanındaydı. Araştırmalar Sahil Güvenlik’in bu konuyla ilgilenmediğini ortaya çıkardı. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise şaşırtıcı bir şekilde çekim yapmaktan vazgeçmişlerdi.
Daha sonra uçağı Zeytinburnu’na yanaştıran balıkçı Abdullah Kaplan, olayı Kumkapı’daki Gümrük Muhafaza’ya iletti.

Kısa süre sonra tutanak tutuldu. Ancak Gümrük Muhafaza da tutanak tuttuğuna pişman oldu. Uçağın sahibi İsrail asıllı biriydi. O gece ne olduğu ise bir türlü anlaşılamadı.

Deprem için 1900’lerin başından beri Nicola TESLA adındaki Sırp asıllı bir bilimadamının buluşu olan “elektromanyetik endüksiyon tekniği” (TESLA Makinesi) kullanıldı. Makinenin ABD Kaliforniya San Andreas fay hattında olacak muhtemel bir deprem öncesi kullanılması düşünüldü. (ABD’lilerin asgari zarar ve ölümlerinin azaltılması için bazı denekler gerekiyordu, onların gözünde bir hayvandan bile daha değersiz olan bizim gibi insanlar üzerinde denenmesi normaldi.) Neden Türkiye diye soracak olanlar için ise;
- Türkiye de ne yaparsan yap kimsenin umurunda olmaz, birkaç tane yetkiliyi ikna ettikten sonra her türlü deneyi yapabilirsiniz, bilinçli insan sayısı azdır, genelde okumamış cahildir, araştırmazlar kadercidirler, Kaliforniya San Andreas fay hattının dünyada tek eşi benzeri özelliklere sahip olan ikiz kardeşi Kuzey Anadolu fay hattıdır, karakterleri aynıdır.

Ancak ABD-İsrail’in bölge ile ilgili bu hareketliliği ne kadar gizli olursa olsun bazı kaynaklara sızmasını engelleyemedi. Kanadalı bir bilimadamı her nasılsa bu gizli verilere ulaşarak, bölgede bir deprem olacağını ve bunun için bölgenin takip altına alındığını anladı. Ve bunu kendi amaçları doğrultusunda yaklaşık 48 gün ve 240 km hata ile yayınladı. Ancak ne bu bilimadamına, ne de yayınına daha sonra nedense kimse dikkat etmedi.

Gölcük Donanma Komutanlığı’nda görevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahında garip birşeyler olduğunu farketmişlerdi. Bu konuyla ilgili bilgiler de nasıl olduysa yukarıda ismini zikrettiğimiz dergide yer almıştı. Peki İsrail askerlerinin bu projedeki yeri neydi? İsrailli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük’te ne arıyorlardı? Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslar arası bir kimliği yoktu. Ama İsrailli subaylar ve üst düzey yetkilileri oradaydı! Peki ne arıyorlardı Gölcük’te?

Bunun nedenini şimdi daha iyi kavrayabiliyoruz. Çünkü bu proje İsraile ihale edilmişti. Bizimkilerin ise bir şeyden haberi yoktu (Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı hariç). Bize güvenen de yoktu zaten. Ancak o gece nedense hiç kimse İsraillilere, bugüne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan ya da telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize yardım için geldikleri şeklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarımızı sarmaya yardımcı olmak için daha sonra o bölgede bir yerleşim merkezi kuracaklarını açıkladılar. Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeleri çıkararak götürmekti. Gerisi paravan operasyondu. Bizde “Bak şu İsrail’e, olsun, hemen yardımımıza koştu” diyerek sevindik.

Bu operasyon neden gündüz değil de gece olmuştu? Çünkü olacakları kimsenin görmemesi ve gözlemci riski ise en az düzeyde olduğu için gece oldu. Gece saat 03:00’te operasyonun başlaması için yeşil ışık yakıldı. TESLA Cehennem makinesi yer altındaki sığınakta ve deniz altında çalışmaya başlamıştı. En geç 1-2 dakika içerisinde gücü en üst düzeye ulaşmış olacaktı. Aynen de öyle oldu. Makine gürültüyle enerji toplamaya başlamıştı. Bu sırada, Avustralya’da ve Okyanusta bu tür suni depremler öncesinde görülen elektrik boşalması, hava yarılmasından oluşan ışıklar ve patlamalar oluştu atmosferde. Ve arkasından da makinenin boşalması ile birlikte yer yarıldı ve oluşturulan enerji doğaya aktarıldı.

Ancak hesapta doğanın oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenenden çok uzun süreli, hem de çok daha güçlü çıktı. Şiddeti 7.4’e ulaştığında Amerika’da aletler 7.8’i gösteriyordu. Ve büyük bir patlamayla her şey kontrolden çıktı. TESLA deprem makinesi, depremin enerji gerilimine dayanamayıp parçalandı ve ortaya çıkan güç yeraltında muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yer altı laboratuvarının tam üstündeki, herşeyden habersiz uyuyan yüzlerce askeri barındıran ve 8 şiddetindeki depreme dahi dayanıklı olması gereken askeri tesisler un-ufak olarak dağıldı. (demek ki deprem 8’den daha şiddetli oldu)

Bir tedbir olarak tüm bölge ve hatta bütün İstanbul 4 saat süreyle bir haberleşme ablukası altına alındı. Elektrikler kesildi ve telefonlar iptal edildi. Kimsenin birbiri ile haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin “benim de telefonlarım kesildi(Türkiye’de bütün her yerin telefonları dahi kesilse önemli kurumların kesilmez çünkü uydu telefonları vardır. Ama uydu iletişimini dahi kestiler)şeklinde garip bir açıklama yapacak ve biz de buna bir anlam veremeyecektik. Demirel tam bir şaşkınlık içindeydi. (Cumhurbaşkanı’nın şaşkınlığı normaldir çünkü ona böyle bir şeyin olacağı ihtimali söylenmemişti. Bu olay duyulur ise Türk halkına nasıl izah edeceğini bilmediği için şaşkınlık içinde idi.) (Hoş bu olay ortaya çıksa bile bu olayı terör örgütü veya mafyanın yaptığı açıklaması yapılacaktı.)

Ne yapacaklarını bilmedikleri için ne Cumhurbaşkanı, ne de Başbakan saatlerce bir şey diyemedi, demeç veremediler. “Üzgünüz” dahi diyemediler. Ancak sabah saat 09:00 sularında televizyon ekranlarının karşısına geçip halka üstün körü bir açıklama yapabildiler. Durum vahimdi. Hatta belki de Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakıf olan yardımcılarından ve olağanüstü Milli Güvenlik konseyinden görüş alıyor ve Türkiye’ye nasıl yardım edileceğini hesaplıyordu. Hemen gerekli sıhhi yardım ekipleri organize ediliyor ve bölgedeki tüm Amerikan askeri birlik ve filolarına Türkiye’ye doğru hareket emri veriliyordu. Amerika diyetini Türkiye’ye tam destek vererek ödemeye çalışıyordu adeta.

Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye’ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Herşey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. Bizde ise sanki bu emrivaki felakete karşı nasıl tavır almaları gerektiğine bir türlü karar verilemiyor; kararsızlık içinde bocalayarak büyük bir gizlilik içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı’da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli bir askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu işi planlayanlar, gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yüzeye vuran TESLA makinesinin kalıntılarını toplayıp, yer altı ve yerüstündeki tüm delilleri de yok ediyorlar ve hatta belki de insanları canlı canlı gömerek tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30’da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu.

Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel’in bölgeye gitmelerine izin veriliyordu. Onların dahi ne bölgeye uçuşlarına, ne de telefon irtibatı kurmalarına izin vardı. Sanki koskoca İstanbul ve Kocaeli bölgesi uzaydan gelen yaratıklar tarafından abluka altına alınmışçasına tam bir haberleşme karanlığına sokulmuştu. Tek bir telefon dahi çalışmıyor, elektrikler verilmiyordu.

Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni içlerine sindiremediklerinden olsa gerek, evleri kendilerine mezar olan binlerce insanımızın da acısıyla bir türlü rahat hareket edip halkla bütünleşemiyorlardı.

CNN haber spikerinin “depremin ardında PKK mı var?” sorusuna, Ecevit ona “siz ne saçmalıyorsunuz, deprem ile PKK’nın ne alakası var? Bu deprem Cenab-ı Allah tarafından gönderilen bir doğa olayıdır!!” demesi gerekir iken, diyemiyordu. Sadece spikerle göz göze gelmemeye dikkat ederek “sanmıyorum” gibi o günlerde bizi epeyce şaşırtan bir ifade kullanıyordu.

Peki, Amerika ne yaptı sonra? Hemen tüm imkanlarını Türkiye için seferber etmedi mi? Clinton Amerikan halkından Türkiye’ye yardım etmelerini istemedi mi? Kasım’da Türkiye’ye geleceğini ilan edip, Ecevit’in de bu arada Amerika’ya kendini ziyarete geleceğini haber vermedi mi? Ecevit belki de Amerika’ya bu felaketin ve binlerce şehidin diyetini konuşmaya gidecekti. Nitekim gitti de. Ardından Clinton Türkiye’ye gelerek deprem bölgesini ziyaret etti, insanlarla konuştu, bizleri çok sevdiği imajı verdi, bebekleri kucağına alıp sevdi, onlara hediyeler ve yardımlar verdirdi.
ABD’nin bu aşırı ilgisi sadece bir müttefik olmasıyla açıklanamazdı.

Bu arada, acaba hükümet içinden sızan bilgiler, bazı bakanların özellikle MHP kanadının yabancılara karşı saldırgan tavır takınmalarına neden olmuş olamaz mı? İlk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ’un “yabancılara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam” demesini şimdi yadırgayabiliyor musunuz? ABD’nin saygın gazetelerinden New York Post’un haberine bir de bu gözle bakın:

“Türk hükümeti, ABD’nin Deniz Hastanelerini kullanmıyor...

Türkiye’deki şiddetli depremde 27.200’den fazla kişi yaralandı. Ancak yetkililer tarafından dün yapılan açıklamada, depremin meydana geldiği tarihten itibaren geçen iki haftalık süre içinde ABD tarafından gönderilen Deniz Kuvvetleri’ne ait üç adet yüzer hastanede henüz tek bir hastanın bile tedavi edilmediği bildirildi.

Türkiye’ye gönderilmiş olan uluslar arası yardımın çoğunun kullanılmaması Ankara’daki hükümetin eleştirilmesine neden oldu.

Türkiye’de yayınlanan Radikal gazetesi dünkü sayısında, 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulduğunu yazdı.

ABD gemilerinin İzmit’e varışından önce Türkiye Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ’un, bu gemilere ihtiyaç olmadığına ilişkin sözlerine geniş bir şekilde yer verildi.

Ancak ABD Büyükelçiliği, aralarında 600’den fazla yatak taşıyan Kearsarge adlı geminin de bulunduğu üç adet yüzer hastaneyle ilgili olarak bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirdi.”

Ne ölenler geri gelir, ne de anılarımız.

Ancak İzmit’te, Gölcük’te Yalova’da Halıdere’de Avcılar’da, Bolu’da Düzce’de ve daha nice yerleşim merkezinde enkaz altında hayatlarını yitiren binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali’ye karşı bir vicdan borcumuzda mı olmayacak? Onlar geride gözleri yaşlı onbinlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya’da Jony’ler, Susan’lar ve Alice’ler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilmesin mi?

Emekli Bir Subay:

17 Ağustos depremi kuşkusuz hepimizi derinden sarstı. Deprem bütün ülke halkını derinden üzerken, depremin açtığı yaralar hâlâ tam haliyle sarılabilmiş değil.

Açıkça söylemek gerekirse 17 Ağustos Gölcük depreminden sonra ben de yukarıdaki senaryoya benzer şeyler düşünmüştüm. Daha sonra sağduyusuna güvendiğim bir dostuma “acaba onların işi olabilir mi?” diye sordum. Önemli bir devlet kurumunda uzman olarak çalışan dostum “Açıkçası ben de aynı şeyi düşündüm” diye cevap verdi, son derece sakin bir şekilde...

Bu yazı Sayın Aydoğan VATANDAŞ Bey’in “HAARP-KIYAMET TEKNOLOJİSİ” adlı kitabından özet olarak alınmıştır.
İNANMASANIZ DA OLUR

Taha KIVANÇ - 15 Kasım 1999 - Yenişafak Gazetesi

İster inanın ister inanmayın, bundan 2,5 ay önce, "Gerçek değil, hayal" başlıklı Kulis'i yazarken olayın bu boyutlara varacağını hiç hesap etmemiştim. Dikkatimi çeken bir filme işarette bulunmuştum o yazıda; Bill Clinton'un Türkiye'ye gelişi, filmin konusu ve deprem olayları arasında irtibat kurmuştum... Sonunda, o yazıda 'hayal' diye kaydettiğim gelişmelerin hemen hepsi fazlasıyla gerçekleşti. Üstelik Clinton da beklendiğinden bir gün önce (dün) ülkemize geldi... Sanki komplolara meydan okuyor Clinton...

O yazıma esas teşkil eden filmin adı 'Komplo Teorisi'; başrolde ünlü sanatçılar Mel Gibson ve Julia Roberts oynadığı için dünyanın her tarafında milyonlarca sinemasever tarafından izlendi film. Üşütük görüntüsü veren bir taksi şoförü, adalet bakanlığında çalışan bir genç kadınla ilgileniyor. Genç kadın da şoförü ciddiye almıyor önceleri, ancak birbiri ardına meydana gelen olaylar kadının gözünü açıyor. İzleyiciler olarak bizim zihnimiz karışıyor film boyunca, karşımıza çıkan olayların hangisi gerçek, hangisi 'komplo' ayırt edemez oluyoruz...
Mel Gibson'un canlandırdığı üşütük görüntüsü veren taksi şoförünün filmdeki adı Jerry Flecher... Adam şoförden öte bir şey; 'Komplo Teorisi' adıyla sadece sınırlı sayıdaki abonelerine gönderdiği haftalık bir haber bülteni de çıkartıyor... Bültenin son sayısında bir kaç senaryoya yer veriyor Flecher; bunlardan en önemlisi, NASA'nın, ödeneklerini kesen ABD başkanının hayatına kast eden bir komployu sahneye koyacağını tahmin etmesi... Flecher gazetelerde öylesine yayımlanan bir kaç masum haber arasında irtibat kuruyor ve NASA'nın uzaya gönderdiği bir araçtan yeryüzünü harekete geçireceğini, depreme sebep olacağını tahmin ediyor... Jerry, Avrupa gezisi sırasında ziyaret edeceği Türkiye'de, NASA'nın yapay hareketlendirmesiyle meydana gelecek yer sarsıntısında, ABD başkanının hayatını kaybedeceğini de öngörüyor...
Filmi, ya da o filmin hikâyesine temas ettiğim Kulis'i hatırladınız mı? Senaryoyu kaleme alanlar, Türkiye'deki muhtemel depremin şiddetini bile doğru tahmin etmişlerdi: 7.4... Ben filmin senaryosundaki bizi ilgilendiren ilginç ayrıntılara Kulis'te temas ettikten (25 Ağustos 1999) sonra, 'Komplo Teorisi' filmi benim işaret ettiğim özellikleriyle bazı gazetelerde birinci sayfa haberi oldu. Dünyanın çeşitli yerlerinde meydana gelen depremlerdeki garip bağlara, ilintilere dikkat çekilen mesajlar İnternet'te dolaşıp durdu. Önceki gün Düzce'de yeni bir deprem meydana geldiğinde 'Komplo Teorisi' filmi yeniden hatırlandı...
Bakın 2,5 ay önceki o Kulis'te neler yazmışım: "Beynim Jerry Flecher gibi komplo teorilerine fazla çalışmaz; NASA gibi bir kurumun istediği yerde istediği zaman yeri harekete geçirebileceğine inanmam da mümkün değil benim. Jerry Flecher olsaydım, 'Komplo Teorisi' filmini bütünüyle gerçek hale getirecek bir senaryo yazmam mümkün olurdu. Sırf Clinton'u ortadan kaldırmak için harekete geçen birileri, iz sürenleri şaşırtmak için, ellerindeki teknik gücü filmde öngörüldüğü şekilde bir kere değil iki kere kullanmaya kalkışmış olabilirler pekâlâ. Birincisi, Gölcük merkezli bir deprem için, ikincisi de başkanı ortadan kaldıracak İstanbul merkezli ikinci bir deprem için... Tabii böyle bir senaryo ancak Jerry Flecher'in hayal dünyasında bulunabilir..."
Tabii, Düzce merkezli yeni depremden sonra senaryo biraz değişmek zorunda; iki değil üç ayrı deprem planlamak gerekiyor çünkü. Biri Gölcük merkezli, diğeri Düzce merkezli, bir de bu ikisinin hazırladığı zihinlerin kabul edebileceği daha güçlü bir üçüncü deprem... Bill Clinton NASA'nın ödeneklerini kısıyor mu, NASA yapay depreme sebep olabilecek teknolojiye sahip mi, şu sıralarda Türkiye'nin üzerinde NASA'ya ait bir uzay aracı dolaşıyor mu? Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyorum ben. Zaten Jerry Flecher değilim ki, birbiriyle ilintisiz olaylar arasında bu tür ilişkiler kurabileyim.
Şu sıralarda cevabını en çok merak ettiğim soru ne biliyor musunuz? "Acaba Bill Clinton Komplo Teorisi filmini gördü, Brian Helgeland'ın yazdığı senaryoya dayalı filmin başarısından sonra J. H. Marks'a yazdırılan romanını okudu mu?"


SİSMİK BOMBA ŞÜPHESİ

Can ATAKLI - 31 Ağustos 1999 – Sabah Gazetesi

Adam diyor ki: “Deprem olmadı, sismik bomba atıldı” al başına belayı, olacak iş mi, ama şeytan da dürtüyor “neden olmasın?” diye.
Balıkçının biri “Tam deprem olurken göğe bir ateş topu yükseldi, gökyüzü aydınlandı, yıldızları tutacak gibi oldum” demesiydi belki de “fısıltı gazetesi”nin tirajı bu kadar büyük olmayacaktı. Balıkçının bu ifadesini başka görgü tanıkları da destekleyince ve bir de üstelik Büyükada açıklarında “ağların eridiği” söylentisi yayılınca “komplo teorileri” de devreye girdi.
Yarın depremin üçüncü haftasına giriyoruz. İlk haftanın sonundan beri konuşulan bir konu var. Hatta öyle ki kimi okurlar “Kardeşim bunu niye yazmıyorsunuz, niye saklıyorsunuz? diye sitem bile ediyor.
Konu şu: Marmara’daki depremin “görülmemiş” ölçüde büyük olmasının nedeni sadece doğa olayı olmayabilir, İzmit Körfezi’ne “sismik bomba” atılmış olabilir.
Böyle bir bomba var mı?
Şu ana kadar böyle bir bombanın imal edilip edilmediği konusunda resmi bilgi yok. Yok ama, teknik olarak mümkün. Sismik bomba şu oluyormuş: Dünyanın çevresine yerleştirilmiş bir uydu, dünyanın herhangi bir bölgesine, insan kulağının asla duymayacağı çok güçlü ses dalgası gönderiyor. Bu da yer sarsıntısına neden oluyor. Eğer bu ses dalgaları kırılmaya yüz tutmuş fay hatlarına gönderiliyorsa, sarsıntı çok daha şiddetli oluyor.
Madem lafa girdik, artık sürdüreceğiz mecburen. “Sismik bomba atılmış olabilir” teorisi nereden kuvvet buluyor? “Fısıltı gazetesi”nin haberlerine göre, CNN’de Ecevit’e sorulan bir soru akılları karıştırmış. CNN muhabiri “Depremde PKK parmağı olabilir mi?” diyor, Ecevit de “Zannetmiyorum” karşılığını veriyor, konu kapanıyor. Ama “komplo teorisi üretecek kapasitede” beyin taşıyanlarda merak başlıyor. “Ne demek PKK parmağı, yani biri istese deprem yapabiliyor mu?
Ardından şu sıralarda CİNE-5’te gösterilmeye başlanacak olan, “Komplo Teorileri” isimli film geliyor. İzlemeyenler için yazıyorum, eski bir ajan olan filmin kahramanı, çeşitli teoriler üretiyor ve ilgili makamlara bildiriyor. Bunlardan biri Amerika Başkanı’na düzenlenecek suikastle ilgili. Filmin kahramanı diyor ki “Başkanı öldürmek isteyenler, Türkiye gezisini bekliyor. Başkan Türkiye’deyken, sismik bomba atılacak, deprem olacak, İstanbul yıkılacak, başkan da enkaz altında kalıp ölecek.”
Nitekim filmin ilerleyen dakikalarında Başkan Türkiye’ye gelmeden az önce deprem oluyor ve binlerce kişi ölüyor.
“Fısıltı gazetesi”nin yaydığına göre, İzmit Körfezi’ndeki alev topu, denizin içinde bulunan ve lava benzeyen madde, Altıncı Filo’nun gelişi, bir Rus araştırma gemisinin depremden iki saat sonra Marmara’ya girişi, bir Amerikan heyetinin Tsunami olup olmadığını araştırmak için bölgeye gelip dalış yapması, Amerika’nın fevkalâde yakın ilgisi, uzmanların yeni deprem olabilir uyarıları “depreme başka şeylerin karıştığı” sanılarını arttırıyormuş.
Tabii böyle anlarda insan beyni “normalden çok farklı” çalışıyor. Hele bizim gibi pekçok işe şeytanın karıştığı ülkelerde bu tür “paranoyak” düşünceler ortaya çıkıyor.
Çıkmakla da kalmıyor, bir sürü insan inanmasa da “Valla neden olmasın?” sorusunu soruyor. Olabilir mi?
Buraya kadar “fısıltı gazetesi”nin yayınlarından derlenen bilgileri okudunuz. Peki gerçekten böyle bir bomba olabilir mi, olsa bile bunu kim, hangi amaçla ve Türkiye’nin kalbine atacak cesareti nasıl kendinde bulur?
Filmdeki gibi “cani bir bilimadamı” olması mümkün değil. Bu silahı elinde tutan bir devletin şu ya da bu nedenle bunu yapması da günümüz dünyasında mümkün olamaz.
Geriye bir tek “yanlışlık” ve sanal hedef olarak da İzmit Körfezi’ni nişanlıyor. Ama ne oluyorsa oluyor, sistem devreye giriyor. Ondan sonrası malum.
Uçuk gibi geldi size de değil mi? Bana da öyle.
Amaaa, Ege Denizi’nde bir Amerikan gemisinin, dünyanın en gelişmiş teknolojisi ile denetlenen ateşleme sisteminin, “yanlışlıkla” devreye girdiğini ve gidip bir Türk savaş gemisini, en önemli noktasından vurduğunu, pekçok Levendimizin ŞEHİT olduğunu da unutamıyorum bir türlü.”
CAN ATAKLI ŞİMDİ İŞSİZ...............
H A A R P

Sedat SERTOĞLU – 24 Ağustos 1999 – Sabah Gazetesi

Bu harfler, ABD’nin en gizli askeri projelerinden biri olan “High Frequency Active Auroral Research Program” isminin baş harfleri... Adından görüldüğü gibi yüksek frekansla ilgili bir program bu...
Bu konuyu gündeme getirmemizin nedeni, son zamanlarda bazı kişilerin İnternet aracılığı ile HAARP projesini, Yıldız Savaşları filmleri senaryosu türünden senaryolarla Körfez depremine bağlayıp, birbirlerine iletmeye başlamaları. Hayal gücü oldukça yüksek bir milletiz. Kendimiz uydurup, sonra da kendimiz inanıyoruz. “Fısıltı gazetesi” akıl almaz bir hızla yalan yanlış herşeyi yayıyor. Bu nedenle konuyla ilgili doğruları bilmekte yarar var..
Bu proje 6 yıldan beri, Alaska’da Gakona askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri’nce gerçekleştiriliyor. Resmi amacı, İyonosfer’de araştırma yapmak. Bu projenin gerçekleşmesinde üç Amerikan şirketi ARCO, Raytheon ve E-Sistemleri, önemli rol oynadı ve hâlâ oynuyor..
Amerikalı askeri yetkililere göre, HAARP şunları gerçekleştirecek:
1-Atmosferdeki termonükleer araçların elektromanyetik vuruşlarını değiştirmek,
2-Denizaltılarla haberleşmeyi kolaylaştırmak,
3-Radar sistemlerini son derece geliştirmek,
4-Çok büyük bir bölgede, ABD ordusu dışında tüm haberleşmeyi durdurmak,
5-EMass ve Cray bilgisayarları ile ortaklaşa, toprağın altını çok derinlere kadar incelemek,
6-Büyük alanlarda petrol, doğalgaz ve mineralleri tespit etmek,
7-Cruise füzeleri gibi her türlü saldırı silahı ve uçağı havada imha etmek.
Gelelim, bu projeye karşıt olan Amerikalı bilimadamları da var. Bunun son derece tehlikeli olduğunu savunuyorlar. Çünkü, onlara göre, HAARP öylesine bir güç haline gelebilir ki, elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur..
Projenin karşıtlarından biri olan, ülkenin en ünlü jeofizikçilerinden Prof.Gordon J.F.MacDonald’e göre, elektromanyetik teknoloji bakın daha neler yapabilir:
1-İklimleri değiştirebilir,
2-Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir,
3-Ozon tabakası ile oynayabilir,
4-Deprem yaratabilir,
5-Okyanus dalgalarını kontrol edebilir,
6-Dünyanın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alabilir,
7-Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturabilir...
Bunlar yapabildiklerinin sadece bir kısmı.. Dehşet değil mi?
Ancak, Amerika Hava Kuvvetleri, iklimlerin kontrolünü amaçlayan “Spacecast 2020” projesi ile ilgili olarak “Çevreyi değiştirme teknikleri ile bir başka ülkeyi yok etmek veya zarara uğratmak yasaktır” açıklamasını da yapmış durumda...
Bu proje çok küçük sinyallerle çok büyük enerjileri kontrol etme mantığı üzerine kurulduğuna göre, Zbigniev Brezinski’nin 1970’lerde sözünü ettiği “İlerki yıllarda teknolojiye bağlı daha kontrollü bir toplum olacağı ve elitlerin bu imkanı kullanacağı” cümlesi sanki gerçek oluyor...
ABD eski Başkanı George Bush, “Yeni Dünya Düzeni” cümlesini kullanırken, acaba sadece, siyasi anlamda mı bunu söyledi?
Sizce HAARP ile ilgili bir başka ilginç şeyi anlatalım... Bu konuda Web’de açılan sayfalar, buradaki konuşmalar, gelen bilgiler, tartışılan konular sık sık esrarengiz eller tarafından silinip yok ediliyor. HAARP, bu konuyu inceleyenlere göre, 1994 yılından bu yana, en çok sansüre uğrayan konu durumunda...
Bir de bu konuda yazılmış olan ve adını çok ilginç bulduğumuz bir kitaptan söz edelim:
“Angels D’ont with HAARP..”
HAARP tartışması ABD’de daha çok uzun süreceğe benziyor...”

SEDAT SERTOĞLU ŞU ANDA AKŞAM GAZETESİ’NDE ÇALIŞIYOR........



**********


BİTKİ BİLE DEPREM HABERCİSİ :

"Marmara ve Kobe depremleri öncesindeki sıra dışı olaylar büyük benzerlik gösteriyor."

HÜ Fizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Ülkü Ulusoy.
Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Ülkü Ulusoy, depremi önceden bilmenin olanaksız olmadığını savundu. Dr. Ulusoy Marmara depremi sonrası yaptığı çalışmada deprem öncesi insanlar, hayvanlar, bitkiler, elektrikli cihazlar ve gökyüzünde yaşanan olağandışı olayları tespit etti. Depremi yaşayan 412 kişiye ulaşılarak yapılan araştırmanın ilginç yanı, Japonya'da Kobe depremi sonrası yapılan çalışmayla benzer sonuçlar taşıması.

Atom ve molekül fiziği, elektron spin rezonans spektroskopi yöntemiyle jeolojik fayların tarihlenmesi üzerine araştırmalar yapan Ulusoy, geçen yıl Japonya Osaka Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Bölümü'nde Kuzey Anadolu fayının Japon faylarıyla karşılaştırılması araştırmasını yaptı.

Marmara depremi öncesindeki 773 sıra dışı olay ile Kobe depremi öncesindeki 1711 sıra dışı olay karşılaştırıldı. İnsan ve hayvan davranışlarındaki olağan dışılık iki ülkede de birinci sırada yer aldı.

Marmara depremi öncesi derlenen 773 sıra dışı olay, Kobe depremi öncesindeki 1711 sıra dışı olayla karşılaştırıldı. Araştırmada Marmara'da yüzde 42 ile birinci olan insan-hayvan davranışlarındaki değişikliklerin Kobe'de yüzde 50 oranla birinci sırada yer aldığı görüldü. Ulusoy'un araştırmasındaki tespitler şunlar:

Karadaki olağandışı olaylar

Deniz, kuyu, kaynak ve kaplıca sularında sıcaklık artışı, ani ve sebepsiz dalgalar, deniz dibinde hareketlenme, deniz suyu yüksekliğinde artış, deniz kıyısında çamurlaşma ve midye, yosun, balık ve ölü yengeçlerde birikim, deniz dip balıklarının denizin orta ve yüzeyinde yüzmesi, deniz kıyısında kümeleşmiş balıkların insanlardan ürkmemesi, kümeleşmiş yunus balıklarında panik halinde göç, depremden 7-8 gün önce balıkçı kayıtlarına göre yakalanan balık miktarında önemli artış, karada toprak altından gelen deniz dalgası sesi.

Gökyüzündeki değişiklikler

Işıma: depremden hemen önce başlayıp deprem anına kadar görülen kırmızı, mavi ve yeşil renkli ışımalar.

Sis: Depremden birkaç saat önce siyah-gri renkle başlayıp deprem sırasında aniden bastıran yoğun şekilde sis.

Bulut: Depremden bir ile 12 saat önce görülebilen çizgiler halinde dizilmiş bulutlar.

Gökyüzü: Kızıl, pembe, kırmızı, turuncu renkli gökyüzü 7'den büyük depremden bir-iki ay önce, 4 büyüklüğündeki depremlerden ise 7-8 gün önce görülebiliyor.

Ay: Sönmüş ya da kırmızı renkli ay depremden bir gün önce ortaya çıkabiliyor.

Ufo: Ufo olarak yorumlanan kırmızı, mavi, yeşil ya da floresan ışığı parlaklığındaki ateş topları bir ay öncesinde görülebiliyor.

Yıldız: Yere çok yakın, çok sayıda ve çok parlak yıldızlar depremden bir gün önce ortaya çıkıyor.

Rüzgar: Aniden çıkan, çok şiddetli esen, yazın bile üşüten rüzgar depremden 10-12 saat önce ortaya çıkıp birkaç dakika kala bitebiliyor.

Hava: Uzun süren aşırı sıcak, nemli, yağmursuz, rüzgarsız ve çok sıkıcı havalar.

Ev aletlerinde görülen aksamalar :

Kuvars saat: Normalden ileri ya da geri kalması.

Florasan lamba: Sönükleşme ya da ani parlama.

Telsiz: Parazitlenme.

Telefon: Depremden birkaç dakika öncesinde telefonun kendiliğinden çalması.

Cep telefonu: Üzerindeki renkli lambaların, yanıp sönme frekansının değişimi.

Araba motoru: Depremden birkaç dakika önce çalışan motorda anlaşılmaz gürültü, motorun ters yönde döndüğünün fark edilmesî.

Radyo: Parazitlenme, kanal karışıklığı, yankılanma.

Televizyon: Depremden günler önce başlayan parazitlenme, kendiliğinden kanal atlama, ses şiddetinin kendiliğinden yükselip alçalması, uzaktan kumanda aletinin çalışmaması.

Çamaşır Makinesi: Boşaltma motorunun çalışmaması.

Buzdolabı: Normalden çok sessiz çalışırken garip sesler çıkarması.

Kuşlar :

Horoz: Zamansız ötme, tek doğrultuda yukarı doğru sıçrama, telaşla çığlık atma.

Muhabbet Kuşu: Çırpınma, gece bile uçma ve yürüme, yememe, neşeli ötmeme.

Martı: Gökyüzünde ağlama, çatılarda kümeleşme.

Karga: Garip bir şekilde bağırma, pencerelere ve arabaların metalik kısımlarına pike yapma.

Kırlangıç: Dinlenmeksizin dairesel olarak uçma, zamansız göç.

Küçük hayvanlar :

Yengeç: Deniz dibini terk edip deniz ortasında yüzme, ölü yengeç kümeleri.

Kertenkele: Evleri istila etme.

Yılan: Toprak altında çıkarak yeryüzünde kümeleşme.

Kurbağa: Neşeli ötmeme, taş üstüne ya da kuru otlara çekilme, evlere kadar tırmanıp, camlara yapışma.

Sinek: İnsanlara yapışma ve saldırgan biçimde ısırma.

Karınca: Yavrularıyla birlikte yuvayı terk etme ve ağaçlara tırmanma, evleri istila.

Bitkiler :

Erguvan ağacı: Ani yaprak sararması ve kuruması.

Begonya: İçe doğru kıvrılarak kapanmış ve buruşmuş yapraklar, çiçeklenmeme.

Çam ağacı: Yeni sürgün sayısında hızlı artış, dalların gövdeye bağlı kısımlarındaki yapraklarda yanık gibi kavrulma tespiti.

Paşa kılıcı: Yeni sürgün sayısında hızlı artış ve hızlı büyüme.

Akşam sefası: Yapraklarda suyu çekilircesine solma.

Memeliler :

İnsan:
İştahsızlık, mide bulantısı, burun kanaması, baş dönmesi, sinir bozukluğu, tansiyon yüksekliği, esneme.

Köpek: Çok yüksek sesle, uluma ve ağlama, havlayarak tek doğrultuda koşturup geri dönme, toprağı kazma, göğe bakma, yeri dinleme.

Kedi: Evi terk etme, yavrusunu bina dışına taşıma, karın üzeri yerde sürünme.

İnek: Tek doğrultuda dizilme, Ahıra girmeme ısrarı.

At: Tepinme, sıçrama.

******************


Deprem Öncesi Sıradışı Doğa Olayları...

İnsan : İştahsızlık, mide bulantısı, kusma, burun kanaması, baş dönmesi, sinir bozukluğu, tansiyon yüksekliği, kalp rahatsızlığı, esneme. Devamlı uyuma isteği.

Köpek: Çok yüksek sesle, uluma ve ağlama, havlayarak sahibini bina dışına çıkarma, bir şey yememe, tek doğrultuda koşturup geri dönme, toprağı kazma, göğe bakma, yeri dinleme, sahibini ısırma, ortadan kaybolma, kümeleşme.

Kedi : Evi terk etme, ortadan kaybolma, huzursuz ve hazince ağlama, yavrusunu bina dışına taşıma, tırmanma, karın üzeri yerde sürünme, sahibinin kucağından inmeme, sahibini ısırma, yemek yememe. Kutu ya da çöp bidonu içine atlama. Top gibi sıkışıp, şiddetle titreme. Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektro magnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar.

Koyun : Hazince meleme, kümeleşme. İnek: Böğürme, kümeleşme, tek doğrultuda dizilme, otlaktan ahıra dönmemekte ısrar, sağılırken saldırganlaşma, sahibine yakın durma isteği.

At, eşek, inek : Tepinme, horuldama, sıçrama, çiftlikten kaçma. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isteme. Tepelere doğru koşma.

Yarasa : Dinlenmeksizin daire çizerek uçmak

Tavşan ve fare : Yapıların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler.
Kuşlar

Horoz : Zamansız ötme, tek doğrultuda yukarı doğru sıçrama, telaşla çığlık
atma, çırpınma.

Muhabbet Kuşu : Yüksek sesle ötme, çırpınma, gece bile uçma ve yürüme, yememe, neşeli ötmeme.

Martı : Çembersel olarak uçarlar.Gökyüzünde ağlama, gece bile denizden karaya doğru uçma, çatılarda kümeleşme.

Karga Garip bir şekilde bağırma, pencerelere ve arabaların metalik kısımlarına pike yapma, hava sıcak olmasına rağmen çatılarda kümeleşme.
Kırlangıç Dinlenmeksizin dairesel olarak uçma, göç zamanı olmamasına rağmen tek doğrultuda göç
Ördek, kaz, kuğu Göle girmek istemezler. Göldekiler ölebilir

Balıklar Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur.Balıklar nedensiz bir şekilde ölürler.
Sürüngenler

Yengeç Plajda yengeçler dolaşır. Deniz diplerindeki doğal ortamları terk ederek deniz ortasında yüzme, deniz kıyısında ölü yengeç kümeleri
Kertenkele Evleri istila etme
Yılan Toprak altında çıkarak yeryüzünde kümeleşme
Kurbağa Neşeli ötmeme, doğal ıslak ortamlarından taş üstüne ya da kuru otlara çekilme, evlere kadar tırmanıp, camlara yapışma
Böcekler

Sivrisinek Ortadan kaybolma ya da aşırı çoğalma.
Sinek Ortadan kaybolma, insanlara yapışma ve saldırgan biçimde ısırma, dönerek uçma ve vızıldama
İpek Böcekleri Arka arkaya dizilirler
Arı İnsanları saldırarak sokma, vızıldama
Karınca Yavrularıyla birlikte yuvayı terk etme ve ağaçlara tırmanma, evleri istila
Örümcek Evleri istila
Çekirge Hiç ötmeme, kümeleşme
Hamam böceği Üst kat evlere kadar çıkarak pencerelerde kümeleşme
Yer solucanları Ev içlerine girme




Gökyüzü ve Atmosferdeki Anormallikler

Işıma depremden hemen önce başlayıp deprem anına kadar görülen kırmızı, mavi ve yeşil renkli ışımalar
Sis Depremden birkaç saat önce siyah - gri renkle başlayıp deprem sırasında aniden bastıran yoğun şekilde sis
Bulut Depremden bir ile 12 saat önce görülebilen çizgiler halinde dizilmiş bulutlar.(Kenarları taras taras, saçaklı görünüşlü)
Gökyüzü Kızıl, pembe, kırmızı, turuncu renkli gökyüzü 7'den büyük depremden bir iki ay önce, 4 büyüklüğündeki depremlerden ise 7 - 8 gün önce görülebiliyor
Ay Sönmüş ya da kırmızı renkli ay depremden bir gün önce ortaya çıkabiliyor
Ateş topları Ufo olarak yorumlanan kırmızı, mavi, yeşil ya da floresan lamba ışığı parlaklığında ateş topları bir ay öncesinde görülebiliyor. Sürekli ufolarla karıştırılan bu ışıma ve ışık oyunlar tamamen çalışmalarımızı kapsayan bir tepkimedir.Faylardaki gerilmeden dolayı ortaya çıkan elektrik partiküller, ısı sonucu oluşan su buharına tutunarak yükselmeye başlıyor ve belli bir yükseklikte soğuk hava ile karşılaşan su buharı kaybolarak içindeki partikülleri serbest bırakıyor.Bu serbest bırakış esnasında oluşan ışıma daha çok gece görünebiliyor. Yüzlercesinin aynı anda gerçekleştirdiği bu olaydaki ışık sönümlenmesi, hızı insan gözü tarafından bir ışık topu gibi göründüğü için sürekli olarak ufo olayları ile karıştırılıp yanlış bilinçlenmelere ve tepkilere neden oluyor. Bu türden olaylar depremden kısa bir süre önce başlayıp, depremden sonra da bir miktar devam edip sonra bitiyor.
Yıldız Yere çok yakın, çok sayıda ve çok parlak yıldızlar depremden bir gün önce ortaya çıkıyor
Rüzgar Aniden çıkan, çok şiddetli esen, yazın bile üşüten rüzgar depremden 10 - 12 saat önce ortaya çıkıp bir kaç dakika kala bitebiliyor
Hava Uzun süren aşırı sıcak, nemli, yağmursuz, rüzgarsız ve çok sıkıcı havalar

Deniz ve Karadaki Anormallikler

Deniz, kuyu, kaynak ve kaplıca sularında sıcaklık artışı, ani ve sebepsiz dalgalar, deniz dibinde hareketlenme, deniz suyu yüksekliğinde artış, deniz kıyısında çamurlaşma ve midye, yosun, balık ve ölü yengeçlerde birikim, deniz dip balıklarının denizin orta ve yüzeyinde yüzmesi, deniz kıyısında kümeleşmiş balıkların insanlardan ürkmemesi, kümeleşmiş yunus balıklarında panik halinde göç, depremden 7 - 8 gün önce balıkçı kayıtlarına göre yakalanan balık miktarında önemli bir artış. Karada toprak altından gelen deniz dalgası sesi.

Deniz ve Göl Değişimleri

Su seviyesi Alçalma, yükselme
Su basması Bir iki hafta önceden kıyıları deniz basar
Su çekilmesi 1 ile 5 saat öncesinden deniz kıyıdan çekilir
Dalgalar 1 ile 5 saat öncesine kadar çarşaf gibi düz olan denizde, gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur
Düz deniz Deniz çarşaf gibi düzgün olur
Hava kabarcığı Deniz ya da gölde bolca hava kabarcığı görülür
Isınma Deniz tabanındaki ısınmadan dolayı suyun ısısı da normalin üzerine çıkar
Kuyu , Kaplıca Suları

Terkiplerinde değişiklik, alçalma, ya da yükselme, ısı değişimi

Yer Altı Suları Değişimleri

Su verimi 1 ile 4 litrelik verim artışı olur
Basınç artışı Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur
Su sıcaklığı Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır
Yeni kaynak 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir
Su gazları Karbondioksit, metan ve radon gazı içeriği artar.
Su tadı Su acılaşır ya da tatlılaşır
Suda koku Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir
Su kimyası İletkenlik, radon, cıva, helyum, karbondioksit artışı gözlenir
Kabarcıklar Su içinde hava kabarcıkları oluşur
Dere suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır

Ev Aletlerinde Görülen Aksamalar


Kuvars saat Şaşırtıcı bir biçimde normalden ileri ya da geri kalması
Floresan lamba Depremden birkaç dakika önce ani voltaj düşüklüğü Nedeniyle sönükleşme ya da ani parlama
Telsiz Parazitleşmeler nedeniyle konuşmaların dinlenememesi
Telefon Depremden birkaç dakika öncesinde telefonun kendiliğinden çalması
Cep telefonu Ani şarj bitmesi, tarihinde , saatinde değişmeler.Depremden birkaç dakika öncesinde cep telefonu üzerindeki küçük renkli lambaların, yanıp sönme frekansının değişimi, deprem sırasında ışık yayması.
Araba motoru: Depremden birkaç dakika önce çalışan motorda anlaşılmaz gürültü, motorun ters yönde döndüğünün fark edilmesi.
Oto teybi: Hafıza karışıklığı, kanal atlama
Radyo Parazitleşme, kendiliğinden kanal karışıklığı, yankılanma
Televizyon Depremden günler önce başlayan parazitleşme, kendiliğinden kanal atlama, ses şiddetinin kendiliğinden yükselip alçalması, uzaktan kumanda aletinin çalışmaması
Video Kapalı olmasına rağmen kendiliğinden açılıp kapanma
Çamaşır Makinesi Boşaltma motorunun çalışmaması.
Buzdolabı Normalden çok sessiz çalışırken garip sesler çıkarma
Pusulalar kendiliğinden ani sapmalar

Bitkilerde Görülen Sıradışı Davranışlar


Meyve ağaçları Erken çiçek açar ve erken meyve verir
Ot ve ağaç dalı Yüzeyleri kızarır, yanar.
Erguvan ağacı Ağaç yapraklarında normal döneminden önce sararma ve dökülme, bazı türlerinde kuruma
Begonya Saksı çiçeklerinde içe doğru kıvrılarak kapanmış ve buruşmuş yapraklar, normalde çiçek açarken deprem öncesindeki yaz çiçeklenme olmayışı.
Yaprağı Güzel Yaprakların aniden solması, büzülmesi ve kuruması.
Çam ağacı Yeni sürgün sayısında hızlı artış, dalların gövdeye bağlı kısımlarındaki yapraklarda deprem sonrasında yanık gibi kavrulma tespiti.
Paşa kılıcı: Yeni sürgün sayısında hızlı artış ve hızlı büyüme.
Afrika kökenli salon bitkileri ve akşam sefası Suyu çekilircesine yapraklarda solma.

Son 2 Saat Belirtileri

Çevre dinlenmesi; Doğada tam bir sessizlik. Hayvan sesleri olmayacak. Uğultu kesin değil ama olabilir.
Gökyüzü izlenmesi; Gök cisimlerinin yakınlığı, gökte ya da yerde mavi, sarı alev topları.
Karıncaların banyo ve wc. lere hücumu ve bir zincir halinde yukarılara , çatıya doğru tırmanmaları. M 7 üstü beklendiğinde % 90 ının kendiliklerinden ölümü.
Deniz analarının ışık saçması
Denizde fay geçen yüzeyde görünümün düz, diğer tarafların dalgalı oluşu
Deprem sisi. (Bildiğimiz sis görüntüsü)
Emar çekilememesi.
Kuaförlerde fön çekilememesi (Saç tellerinde aşırı elektriklenme nedeni ile)
Mıknatısların asılı bulundukları yerden yere düşmesi. (M7 civarlarındakinde) . Genelde büyükçe bir mıknatıs buzdolabı kapağına yerleştirilerek gözlem yapılır


İLGİLİ KONULAR İÇİN TIKLAYIN :

< Kurbağalar Çin'deki depremi haber verdiler >

3 yorum:

  1. merhaba burakk kardeşim..:) işlediğiniz konu geçekten çok önemli.. bazen bende düşünürüm kürkiye 3 tarafı deniz...deneyler hangi ülkelerde oluyor..? evde konuşurken derim beyime acaba denizde deneylr yapılıyormudur diye beyimde bana saçmalama der....paylaşmak istedim ...böylesine önemli konu işlediğiniz içinde teşekkür ederim....

    YanıtlaSil
  2. Yazı çok ilginç geldi bana da..
    Çin'deki depremle ilgili uzun yazınıza da baktım..
    Aslında devamlı gündemde tutulması gereken çok önemli bir konu deprem..
    Ne çabuk unutuluveriyor değil mi?
    İlla yeni bir deprem mi olması gerekiyor bu kadar hayati bir konuyu ele almak için ?
    Ben yeterince bilinçlenmiş olduğumuza da inanmıyorum halen..
    Paylaşımızın için teşekkür ederim..

    YanıtlaSil
  3. Bu komplo teorisi diye lanse edilen açıklamalar, çoğu verilerle kendi içinde değerlendirince örtüşen çok noktaları var ..
    Sanırım bunun ne olduğunu o dönemdeki yöneticiler biliyor..
    Önceden mail olarak gelmişti ama sizin yazınız daha detaylı olmuş, teşekkürler Burak bey.. Selamlar..

    YanıtlaSil

 
Clicky Web Analytics