DOĞA VE ÇEVRE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DOĞA VE ÇEVRE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kaz Dağı'nda 150 milyon dolar için 450 milyon dolar yakılıyor

Fotoğraf: Gökhan Tan / Adatepe Köyü, Küçükkuyu


Altın yumurtlayan tavuğu kesersen, içinde altın olmadığını görürsün. Yalnızca altın liralar sayılmaz, zeytin taneleri de sayılır, ormandaki ağaçlar da sayılır, siyanür şişeleri, zeytin toplayıcıları, satıcıları, alıcıları da sayılır.

Saymayı seviyorsanız, onların ailelerini de sayabilirsiniz, zeytinin parasını altına çevirip yine sayabilirsiniz. Zeytini dışarıya satıyorsanız, dolara çevirip, rubleye çevirip yine sayabilirsiniz, sonra onu tekrar istediğiniz parite üzerinden, çapraz kurdan, serbest ya da sabit kurdan altına çevirebilirsiniz. Cumhuriyet Altını, Reşat Altını yapıp yine sayabilirsiniz; eğer isterseniz, elinizdeki zeytin karasını yıkayıp...
Cumhuriyet Bayramı'nda Kaz Dağları'ndaydım. Milli bir mesele için ama Cumhuriyet Bayramı'yla ilgili bir milli mesele değil. Kaz Dağları Milli Parkı ile ilgili bir milli mesele. Aslında, Türkiye'deki bütün milli parklarla ilgili bir milli mesele demek belki daha doğru olacak.

Sondaja fidan dikildi
Doğa Derneği, Buğday Derneği ve Atlas dergisi okurları ve yazarları ile 'Kaz Dağları'na Sadakat' adlı bir yolculuk yaptık. Yaklaşık 50 kişi, Kaz Dağları'na geldi ve altın arama sondajlarının yapıldığı iki yere simgesel olarak iki fidan dikti. Grup, zeytin üreticileriyle köylülerle sohbet etti, onlara kulak verdi.
Ülkemizde milli park uygulaması çok eski değil, yarım yüzyılı ancak buluyor. İlk milli parkımız da 1958'de ilan edilen Yozgat Çamlığı. Milli park kültürünün devlete aktarılmasında, ülkemize gelen Amerikalı doğaseverlerin büyük katkısı oluyor. Zaten bu kavram da ilk olarak Amerika'da doğuyor.
Bir coğrafya neden milli park ilan edilir? Milli park, milli sözcüğüne rağmen, o toprakları dış düşmanlara ya da saldırganlığa karşı korumak amacıyla ilan edilmez. Milli sözcüğü, o toprakları, o coğrafya parçasını, dahili saldırganlara karşı korumak için verilir. Bu topraklar millidir denir ve asıl olarak, o topraklara, o ormanlara, o ormanlarda yaşayan canlılara, o topraklardaki sulara göz dikmiş olanlara karşı korunur. Milli güvence altına alınır.
Milli parkın sınırları
Devlet, kanunuyla, memuruyla, kolluk kuvvetleriyle, kapı görevlisi ve bekçisiyle milli parkı korur. Hatta, milli park statüsü, devlete, hükümete karşı da bir koruma sağlar.
Kaz Dağları Milli Parkı, saldırı altında. Her ne kadar, orada maden arayanlar, altın arayanlar ve onları destekleyen kimi çevreler ve kimi üniversite çevreleri, koca koca ilanlarla sondaj bölgesinin milli park alanının dışında olduğunu duyursa da durum tam öyle değil.Bir kere coğrafya tamamlanmıyor. Kaz Dağları, çizilen sınırları aşıyor. Dağlar, ormanlar, onların yerüstü ve yeraltı suları ve hava, harita üzerindeki sınırları tanımıyor.
Kâğıdın üzerindeki gibi değil Kaz Dağları'nın coğrafyası.İkinci olarak, milli park olmasına rağmen, orada konuştuğum milli park görevlileri, altın arama izinlerinin milli park içinde de verildiğini, kendilerinin bu bilgilere ulaşamadığını, oysa altıncıların elinde her türlü bilginin bulunduğunu söylüyorlar.
Bugün 11 ayrı şirket, 37 ayrı noktada altın arıyor, toplam 400 sondaj yaptılar. Altını bulanlar şimdi, devletten altın çıkarma izni talep ediyor. Bu bilinenler. Açıklanmayan başka izinler ve sondaj başvuruları olduğunu da öğreniyorum.
Ne yazık, milli parkı korumakla görevli yüksek memura bu bilgiler verilmiyor. Kaz Dağları'nda başka bir milli dava var. Bir milli parkı korumak için görevlendirdiğimiz yetkiliden, o bilgileri saklıyoruz, o bilgileri, milli parkı tahrip edecek kişilere ise veriyoruz.
Bütün bölgenin hayat kaynağı

'Dünyanın oksijen bakımından ikinci en zengin bölgesi' deniyor Kaz Dağları ve eteklerine. Bununla ilgili Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden Profesör Osman Demircan'ın bir makalesini okudum. Kendi yaptığı özeti aynen buraya aktarmak istiyorum:

"Biga Yarımadası'nın güneyinde yer alan ve bir ahtapot gibi kollarıyla Babakale'ye, Çanakkale'ye, Biga'ya, Gönen'e ve Balıkesir'e uzanan Kaz Dağları barındırdığı bitkilerle, hayvanlarla, bin pınarlı su kaynaklarıyla, suladığı tarım alanlarıyla, ürettiği oksijenle tüm yörenin yaşam kaynağıdır. Bu kaynağın korunması için öneminin iyi bilinmesi gerekir. İsviçre Alpleri'nden sonra dünyanın en bol oksijene sahip ikinci bölgesi olarak bilinmektedir. Yörede, küresel ısınmanın nedeni olan fazla karbondioksiti (CO2) emerek küresel ısınmanın olumsuz etkilerini azaltmaktadır. Şimdi bu dağlara sınır çizebilir misiniz?
ZEYTİN EKONOMİSİ

Zeytin üreticileri, bölge olarak Edremit Körfezi, İda'nın kuzeyi, Midilli ve Gökçeada'ya bütün olarak bakmak gerektiğini söylüyor. Siyanürün havaya karışmasıyla hidrojensiyanür gazlarının oluşacağı, bunun da lokal değil Çernobil gibi sınırları belli olmayan etki alanlarında sonuçlara yol açacağını tahmin ediyorlar. Zeytin üreticisi ve sanayicisi Murat Narin de zeytinle ilgili rakamları saydı, topladı ve çarptı bizim için:
'Yalnız Edremit Körfezi'nde 15 milyon ağaç çarpı 30 kilogram zeytin, eşittir 450 bin ton zeytin demektir. Bölge ekonomisinin yüzde 70'i zeytin olduğunda her yıl yaratılan katma değer ve diğer ekonomik etkiler çok önemli.
Kültür, yaşam biçimi, sağlık meselesi ile daha da önem kazanıyor. Yıllık ortalama (1 kilogram zeytin eşittir 1 Amerikan Doları olarak hesap etsek 450 milyon dolar eder. İşletmeler ve bunların amortisman değerleri de göz önüne alınmalıdır.
Körfezde 150 civarında çeşitli ölçekte tesis var. Nereden bakarsanız bakın bunların değeri bir milyar dolardan az olmamalı. Komili ve ANT Gıda'dan en küçük işletmesine düşündüğünüzde bu rakam abartı değildir.
Yurtiçi ve dışı konusunda elde kesin bir istatistik yok bölge anlamında. İhracat toplam rakamları içinde bölge en az yüzde 20'lik bir paya sahip olmalı.'Murat Bey'den öğrendiğimiz kadarıyla rakamları sayma eylemine devam edelim:
Körfezde yaşayan insan sayısı yaklaşık 300 bin, bunun zeytinle doğrudan ilgili olanı için de 200 bin insan diyebiliriz. 'Ayrıca 15 milyon ağaç varsayarsak ve dönümde 12 ağaç kabul edersek 125 bin hektarlık bir arazi söz konusu. Yalnızca Küçükkuyu-Bahçedere (Sondajların açıldığı ve altın bulunan yere en yakın köy) ruhsat alanı 3800 hektar, Havran'ın 144 kilometrekare olduğunu biliyoruz.'Bu durumda zeytincilik kanununun zeytinlikleri korumadığı anlaşılıyor. Murat Bey sözlerini şöyle bitiriyor: 'Dünyadaki kirlenmenin gösterilmeyen en büyük nedenlerinden birinin, gerçekte maden değil kimya tesisi denilmesi gereken işletmelerin atıklarının oluşturduğu unutulmamalı.'
Özcan Yüksek / Referans Gazetesi,03.11.2007


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Dünyayı ağaçlar kurtaracak



Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), küresel iklim değişikliklerini yavaşlatmak amacıyla 2007 yılında 1 milyar ağaç dikilmesi kampanyasının hedefini aştığını açıkladı.

OSLO (A.A)


UNEP Başkanı Achim Steiner, Kenyalı çevreci ve 2004 Nobel Barış Ödülü sahibi Wangari Maathi'nin fikrinden yola çıkılan kampanyada, 2007 yılı içinde 1 milyar ağaç dikilmesi hedefinin başarıldığını ve hatta bu hedefin geçildiğini belirtti. Çevre Programına göre, kampanyada en fazla ağaç diken ülke 700 milyon ağaçla Etiyopya olarak görülürken, bu ülkeyi 217 milyon ağaçla Meksika, 150 milyon ağaçla Türkiye izledi.
En çok ağaç diken diğer ülkeler ve dikilen ağaç miktarlara ise şöyle: Kenya'da 100 milyon, Küba'da 96,5 milyon, Ruanda'da 50 milyon, Güney Kore'de 43 milyon, Tunus'ta 21 milyon, Fas'ta 20 milyon, Myanmar'da 20 milyon, Brezilya'da 16 milyon.
Geçen yıl kasım ayında Nairobi'de başlatılan 1 milyar ağaç kampanyasının sonucu, 3-4 Aralıkta Endonezya'da yapılacak çevre bakanları zirvesi öncesinde açıklandı.
28.11.2007 Yeni Şafak


Devamı İçin Tıklayınız...>>

EN ÇEVRECİ ÜLKE , FİNLANDİYA..
TÜRKİYE ANCAK 70.Cİ SIRADA





Dünyaca ünlü Reader Digest Dergisinin en çevreci ülkeler klasmanında ,çevre koruma ve halkının refahına düşkünlüğü ile bilinen Finlandiya , İzlanda ve Norveç , ilk üç sırayı aldı.
Derginin " en yeşil ülkeler " listesinde ,Türkiye, Ekvador ve Ürdünün arasında kendine ancak 70 nci sırada yer bulabildi. Klasmanda , Avrupa , sekiz ülke ile ilk on arasında yer aldı..
Avusturalya sekizinci, Uruguay dokuzuncu sırada yer bulurken Almanya 21, İngiltere 25nci oldu. ABD 23ncü sırada yer aldı . 72nci sıradaki Cezayir , Afrika'dan en iyi yeri alırken , Çad , Burkina Faso , Sierra Leone ve Nijer'in arkasında Etiopya son sıraya yerleşti. Derginin " En Yeşil Kentler " listesinde hiç bir Türk kenti yer almadı.
Derginin dün yayımlanan uluslararası baskilarında yer alan liste ," hava kalitesi , su ,biyoçeşitlilik , ve sera etkisine yol açan gaz salımı " gibi çevre ölçütlerinin yanı sıra, Gayri Safi Milli Hasıla ,eğitim ve işsizlik oranı ile , halkın mutluluk seviyesi gibi kriterler de gözönüne alınarak hazırlandı. Liste hazırlanırken ,Birleşmiş Milletler tarafından geliştirilen İnsani Kalkınma Endeksinin yanı sıra, en büyük üniversitelerin araştırmalarından yararlanıldı.

EN YEŞİL ÜLKELER

1. Finlandiya
2. İzlanda
3. Norveç
4. İsveç
5. Avusturya
6. İsviçre
7. İrlanda
8. Avusturalya
9. Uruguay
10.Danimarka
Hürriyet, 21 Eylül 2007



HABER HAKKINDA .......


Gazete köşelerinde dikkat çekmeden duran üstte okumuş olduğunuz haberin , derinliğine analiz edilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.. "Cezalar arttırılmalı" , yada " eğitim eksik beyim , eğitim" , "halk aydınlatılmalı" gibi sıradan söylemlerdeki önlemlerin çevre felaketinin önüne geçilmesi için tek başına pek bir anlam ifade etmeyeceği, sorunun çözümünün ülkelerin refah ve kalkınmışlıkları ve yoksulluğu yenmesi ile doğrudan ilgili olduğunu gösteren haber , bu açıdan son derece önemli uyarı ve ipuçları vermektedir.


Devamı İçin Tıklayınız...>>

"Dünya ormansızlaşıyor"

Uzmanlar, dünyada yaklaşık 3.9 milyar hektar alan üzerinde yayılış gösteren orman ekosistemlerinin önemli bir bölümünde tahribatın devam ettiğini açıkladı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Orman Mühendisleri Odası Doğu Karadeniz Şube Başkanı Doç. Dr. Devlet Toksoy, ormanların önemi konusundaki bilgi ve bilinç düzeyinin bu varlığın gördüğü fonksiyona kıyasla ne yazık ki düşük seviyede olduğunu belirtti.

Toksoy, "Ancak günümüzde bu bilgi ve bilinç düzeyi hızlı bir gelişmek göstermektedir. Bu gelişme orman kaynaklarının küresel boyutta azalmasına buna karşılık ormanlara yönelik beklentilerin büyüyerek çeşitlenmesi ve çevresel krizlere bağlanabilir" dedi.

Ormanların günümüzde de yeryüzünün en büyük ve en önemli karasal ekosistemleri olarak insan toplulukları üzerinde derin bir etkiye sahip olduğunu ifade eden Toksoy, "Dünyada her yıl 9.4 milyon hektar orman alanı yok olmaktadır. Gelişmiş ülkelerin ormanlarını muhafaza ettiği hatta bir miktar artırdığı, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde verimli ormanların bozulduğu, bozuk olan ormanların ise yok olmaya devam ettiği görülmektedir" dedi.

Toksoy, kaybolan her orman parçasıyla birlikte havanın, suyun ve toprağın bir parçasının yani insanların yaşam sigortasının yok olduğunu vurgulayarak, "İşte dünyamız böyle bir sessiz krizle karşı karşıyadır. Aslında bu krizin sessiz olduğunu söylemek artık mümkün değildir. Krizin sesi giderek artan sellerde, kuraklık ve susuzlukta, hızla ilerleyen çöl alanlarında, yoksullukta ve açlıkta betonlaşan çevrelerde mutluluğu bulamayan insanların sesinde yok olan yaban hayatı ve bitkilerde duyulmaktadır" diye konuştu.

"Türkiye'deki ormanların yarısı verimsiz"

Devlet Toksoy, Türkiye'de ormancılığın 150 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, bu köklü geçmişin ormancılık konusunda zengin bir bilgi ve deneyim birikimi oluşturduğunu söyledi.

Türkiye'nin yüzde 27'sinin, yani 21.2 milyon hektarlık alanın orman sayılan alanlarla kaplı olduğunu ifade eden Toksoy, "Ne yazık ki bu ormanların yarısı hala verimsiz. Ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerimizin yaşama biçimleri ve kırsal yoksulluk hem orman tahribine hem de çeşitli sosyal baskılar nedeniyle ormancılık çalışmalarının gerektiğince yapılmamasına ve ormanların zarar görmesine neden olmaktadır. Ormanlarımıza zarar veren bu uygulamalar az bilinenlerdir. Kamuoyu tarafından çok bilinenler ise orman yangınlarıdır. Oysa yasal düzenlenemeler nedeniyle yaşanan orman kayıpları daha da büyüktür. Ülkemizdeki orman azalmalarının yüzde 56'sı yasal düzenlemelerden kaynaklanmaktadır" dedi.
CNN TÜRK


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Balıkları ağırlarken turistler kaçtı...

TURİSTLERE balık satmak için balık çiftliklerini kurdular ama , balık çiftlikleri yüzünden turistler kaçtı.
Bazen böyle terslikler oluyor:Balıkları ağırlayıp, turistleri kaçırmak...
Turistler kaçtı, zaten balıklar da öldü.
Televizyonda Muğla Valisi’ni gördüm, medyaya "Turistler kaçmamıştır" diyordu. Oysa arkadaşlarımız turistlere (rezerv yaptıran şirketlere) sordular, onlar "kaçtık" dediler.Doğrusunu isterseniz balıklar ile turistleri buluşturarak para kazanmak iyi bir projeydi. Ama restorandaki masada değil de kumsalda buluşturmak uygun düşmedi, o kadar.
*Balıklar niye öldü?
Pislikten...
Ve televizyonda o balık çiftliklerine imza atarak onay veren bilim adamlarını gördüm. Bilim adamları öyle balığa bakıyorlardı.Bakıyorlar; niye öldü...Böyle terslikler olur bazen.Bilim adamları bilimsel olarak elbette, "Balıklar bu pis denizlere dayanamadılar, öldüler" diyemedikleri için "Oksijen azlığına dayalı, solunum yetmezliği" diyorlar.Bilirsiniz; bu balıklar hep gözleri açık giderler.
*Bir doğa savaşçısı Büyükelçi Suha Umar, bu balık çiftliklerinin ulusal faciaya dönüştüğünü dört sene önce yazmıştı. Milliyet’teki dünkü yazısında da o koylarda gırgırla kaçak balık avlayan bir işadamının, Sahil Güvenlik botuna "kaçan balıkları yakalıyorum" dediğini yazdı.İşte bu iyi bir fikir, kaçak balıkları yakalamak...Geriye kaçan turistler kalıyor.
*Tek tek bakıyorum hepsine; koca denizin elden gittiğinin farkında olamayan, ama İngiltere’deki turistlerin kaçmadığını bilen Vali... Kirlenmesine izin verdikleri denizdeki balıkların niye öldüğünü düşünen bilim adamları...Kaçan balıkları yakalamaya çalışan yatırımcı...Kaçan turistler... Ölen balıklar...
Bu ne rezalettir, bu ne akılsızlıktır diye sormuyorum bile.Böyle terslikler olur...
Bekir COŞKUN , Hürriyet ,20.Ocak.2008


Devamı İçin Tıklayınız...>>
 
Clicky Web Analytics