Şeytan Dağındaki Dilek Ağacı


Şeytan Dağındaki Dilek Ağacı..
Ünye’de ağaçlara ve mezarlara bez bağlama inanışı



Umutlarım dallarda asılı
Gözlerim yollarda kaldı
Ellerim gökyüzünde bekledim seni..
Gelmedin..
Bir gece çıktım yola
Şeytan dağındaki ağaca gittim.
Beyaz mendilimi astım dallara
Dilek diledim..
Ve bekledim
Beyaz atın üzerinde
Mor kahküllü şehzade gibi
Geleceğin günü

Dilek ağaçları Anadolu’da yaygın bir inanıştır.
Derdine çare bulamayan veya çare arayan insanların, bir takım güçlerden yardım isteme yoludur.
Ağaçlara bez bağlayarak dilek dilemek, Türklerin anayurtlarından, Ötügen’den Altay’lardan, Ural’lardan, Ergenekon’dan ve ilk dinleri Şamanizm'den getirdikleri ve İslam’a monte ettikleri bir inanış şeklidir..
Çocuğu olmayanlar, çocuğu olan birinin giysilerinden alıp ağaca bağlarsa çocuğu olacağına, evlenme yaşı geçmiş kızlar iç çamaşırlarını ağaca bağlarlarsa evleneceklerine inanırlar, daha birçok benzeri istekler için ağaçlara bez bağlarlar.
Bu yolla köyde ne kadar, çocuk meydana gelmiştir veya ne kadar evlenen olmuştur bilmek zor.
Bu gibi büyü, sihir, yatırlara ve ağaca bez bağlayarak dilek dilemek, muska gibi şeylere Anadolu’da çok inanılır. Bunların çoğu Türklerin eski dinlerinden ve Anadolu'da yaşamış medeniyetlerden aldıkları şeylerdir..
Dinimizle bir ilgisi yoktur.
Çocukluğumda mahallemizde böyle işlerle uğraşan, Muskacı Durmuş diye biri vardı. Muskacı Durmuş her gece yıkılmaya yüz tutmuş tahtaları kararmış evinde cinleri ile ayin yapardı.
Mahallemizin üst tarafı mezarlıktı.
Mahallede genel bir inanış vardı. O gün gömülen ölüler, gece sabaha karşı mezarlarından kalkarlar Muskacı Durmuş’un kapısına gelerek, bizi kabir azabından kurtar diye yalvarırlardı. Bunu bütün Ünye'deki köpeklerin Türbe Mahallesine toplanıp hep bir ağızdan ulumalarından anlarlardı..
Muskacı Durmuş’u bir akşam bir salın üzerinde yatmış vaziyette dört adam getirdiler.
Bütün mahalleli toplandı başında,
-Durmuş ölmüş, dediler.
Durmuş ölmemişti, bir definenin sırrını çözmeye çalışırken cinleri tarafından kara büyü yaptığı için ruhu ele geçirilmişti. Ayaklarından baş aşağıya bahçedeki dut ağacına astılar Durmuş’u.. Ve biraz ilerdeki kuyudan çektikleri kova kova suları boşalttılar üzerine.. Üç gece baş aşağı asılı kaldı ağaçta Durmuş.. Sonra iyileşti ve bir daha kara büyü yapmamaya tövbe etti..
Biz konumuza tekrar geri döbnelim.
Türklerin Müslüman Ortaasya’daki dinleri “Şamanizm” di. Altıncı yüzyıldan sonra Arap akınları ile Müslümanlıkla tanıştılar. Hemen hepsi bir gecede Müslüman olmadı.. Yüzyıllar sürdü. Birçok Türk boyları direndiler. Bugün, Müslüman olmayan, başka dinleri seçen ve Şamanizm’de kalan Türk devletleri vardır. Moldovya’daki Gagauz (Gökoğuz) Türkleri Hıristiyan’dır.

Ortaasya’daki Yakut Türkleri Şamanizm dinindendirler. Hazar Türklerinin kalıntıları olan Karaim Türkleri bugün Litvanya’da yaşarlar Yahudi’dirler. Ama hepsi Türk’tür ve Türkçe konuşurlar.
Türklerin eski dinlerinden getirdikleri bir inanış şekli de ağaçlara bez bağlayarak dilekte bulunmaktır.
Bu bir Şamanizm inancıdır..
Gökteki Tanrıya beyaz, yer ruhlarına kırmızı, yeraltı ruhlarına ise siyah bez bağlanır, bu yolla, Tanrı’ya isteklerini iletirler. Bugün bile bazı bölgelerde bir çok Şaman geleneğinin izlerine rastlanır.. Ağacı, dağı, tepeleri hayvanları kutlu saymak, uzun ömürlü olması için çocuklara Yaşar, Durmuş, Duran, gibi isimlerin konması, türbelere adak adanması, dilek ağaçlarına çaput bağlanması ve nazar değmemesi için tahtaya vurmak gibi adetler Müslümanlıkla ilgisi olmayan Şaman gelenekleridir.. Şamanist inanışlarındaki, dağların ağaçların, ulu ve büyük şeylerin yerini bugün evliyalar, yatırlar ve ağaca bez bağlamak almıştır.
Türkler, Şamanizm’den sonra İslâmiyet’i kabul etmiş ve bu dinin kurallarına uymuşlardır. Ancak eski inançlarından gelen uygulamalarını tam silip atamamış, bir kısmını yeni dinin içine taşımıştır. Ortaasya’daki eski Türk topluluklarının inanç sistemlerini oluşturan “Atalar kültü”, “Tabiat kültü” ve “Gök Tanrı kültü”, “Ağaç kültü” günümüze kadar gelmiştir. Halkın yatırlardan, evliyadan yardım dilemesi eski dinin ritüellerini İslam’a uydurmaktan başka bir şey değildir.
Ağaç, ise eski Türklerde önemli bir ter tutardı. Kökleri, göğe doğru yükselen gövdesi, dal, budak ve yaprakları, eski çağlardan beri insanların dikkatini çekmiştir. İnsan büyüyen, gelişen ve sonunda çürüyen ağaçla, kendi yaşamı arasında bir benzerlik görmüştür.
Altaylı kavimlerde en çok çam ve kayın ağaçlarının kült olarak kabul edildiğini, bunları çınar ve servi ağaçlarının takip ettiği, bu ağaçlara yapılan duaların İslamiyet içinde de devam ettiği gözlemlenmiştir..
Ağaç kültü, Türk toplulukları içinde daha çok Tahtacılar ve Yörüklerde yayılmıştır. Onların ağaçlara büyük saygı ve bağlılıkları vardır. Muharrem ayında ağaç kesmek yasaktır. Hafta içinde ise, Salı günleri ağaç kesilmez. Tahtacılar en çok, sarıçam, ladin, köknar ve ardıcı; Yörükler ise, karadut, çınar ve katran ağacını kutlu sayarlar, Bugün, Tunceli, Adıyaman, Elazığ’da, meşe ve ardıç ağaçlarını ziyaret etmek, , ağaç dallarına dilek çaputları asmak halen yaygındır.

Türklerin eski dinlerinden getirdiği inanışlar.

-Gece tırnak kesilmesinin uğursuzluk sayılacağı.
-Yola giderken önünden kara kedi veya tavşan geçince, bir belâ geleceği.
-Yola giderken arkadan su dökmenin ve tilki görmenin uğur getireceği,
-Ölünün elliikinci gecesi, etinin kemiğinden ayrılacağı.
-Güneş tutulmasında teneke çalınarak, cinlerin kovulacağı.
-Yere düşen aynanın kırılmasının kötülük, kırılmamasının iyilik getireceği.
-Bacalarda öten baykuşun uğursuzluk getireceği.
-Evlerde görülen karıncanın bereket getireceği
-Köpeğin uluması halinde, evden cenaze çıkacağı
-Yıldız kayması denen olayda, birinin öldüğü inancı.
-Makas ve bıçak gibi kesici şeylerin elden alınması halinde, kavga edileceği
-Nazar değeceğine inanıldığında, kulak memesini çekip tahtaya vurulması.

Araştırma: Yaşar Karaduman Fotoğraf: Gülşen Kanık

Yazının orijinali ÜNYEHABERPOSTASI'ndadır

0 yorum:

 
Clicky Web Analytics