sonun başlangıcı: küresel ısınma ve iklim değişikliği

Küresel ısınma; atmosfer, su ve kara kütleleri yüzeyindeki sıcaklıktaki artış olarak tanımlanabilir. Bu ısınmaya kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere verilen sera gazlarının neden olduğu bilinmektedir.

150'den fazla grup ve şarkıcının sahne aldığı, yedi kıtada, dokuz kentte düzenlenen Live Earth konserleri tüm dünyanın ilgisini küresel ısınma ve iklim değişikliği konusuna çekmeyi başardı. Hızla ısınmaya başlayan dünyamızda, hava sıcaklıklarının hissedilen oranlardaki artışıyla, bilim adamları dışındaki halk toplulukları da küresel ısınmayı kabul etmeye başladı. Tüm dünyayı etkisi altına alan küresel ısınma nedir ve nasıl ortaya çıkmıştır? Küresel ısınma önlenebilir mi ya da hiç değilse yavaşlatılabilir mi? Yerkürenin ısınmasını sağlayan insanoğlu bu soruların cevaplarını bulmaya ve küresel ısınmayla çetin bir mücadeleye girmeye hazırlanıyor.

Küresel ısınma; atmosfer, su ve kara kütleleri yüzeyindeki sıcaklıktaki artış olarak tanımlanabilir. Bu ısınmaya kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere verilen sera gazlarının neden olduğu bilinmektedir.

1980'lerde kutuplardaki buzulların eridiği görüldüğünde "küresel ısınma" tartışmaları başladı. 1990'larda kutuplardaki erimenin arttığı tespit edilince yerkürede bir ısınmanın varlığı tüm bilim çevrelerince kabul edildi. ABD, Rusya ve Çin'deki 747 meteoroloji istasyonunda toplanan veriler değerlendirildiğinde, gece sıcaklıklarında belirgin bir artış bulundu, gündüz sıcaklıklarında ise önemsiz değişimler tespit edildi. Küresel ısınma konusunda yapılan araştırmalar sonucunda, dünyanın yüzeye yakın seviyesinde hava sıcaklığının son 100 yılda 0,3 ila 0,6 derece yükseldiği belirlendi.

2006 yılı sonunda ünlü bir iktisatçı olan Dünya Bankası eski baş ekonomisti Nicholas Stern'in hazırlamış olduğu rapor, sera gazı etkisi olan gazların salınımının düşürülememesi durumunda dünyayı bekleyen kıyamet senaryosunu ortaya koyuyor. Rapora göre, küresel ısınmanın ve iklim değişikliklerinin önünün alınamaması durumunda, sel ve kuraklık nedeniyle 200 milyon kişi açlığa mahkum olurken, on yıl sonra canlı türlerinin yüzde 40'ı yok olacak. Dünya üzerindeki buzulların erimesiyle, 4 milyon kilometrekare toprak kaybolacak ve dünya nüfusunun 1/12'si yok olma tehdidi altında kalacak. Küresel ısınmanın sonuçları, dünya ekonomisinin de yüzde 20 küçülmesine neden olacak.

Dünyada, sera etkisi yaratan çevre sorunlarının yüzde 46'sı enerji tüketimi, yüzde 24'ü sanayi faaliyetleri, yüzde 18'i ormanların yok olması, yüzde 9'u tarım ve yüzde 3'ü de diğer kaynakların yarattığı emisyonlar nedeniyle oluşmaktadır. Bu değerler göstermektedir ki, dünyadaki çevre sorununun en önemli kaynağı enerji tüketimidir.

Dünyamızı aydınlatan ve ısıtan enerjinin kaynağı güneştir. Güneşten, dünya yüzeyine ulaşan ışık ısıya dönüşerek dünyamızı ısıtır. Yeryüzüne ulaşan ışınların bir kısmı ise tekrar uzaya geri yansıtılır. Yansıtılan ışınların büyük bir bölümü uzaya geri dönerken, bir bölümü dünya atmosferinde sera gazları tarafından tutulurlar. Fosil yakıtların kullanılmasıyla ortaya çıkan karbondioksit (CO2), kükürtoksitler (SOx), azotoksitler (NOx), karbonmonoksit (CO) ve diğer hidrokarbonlar sera gazları olarak tanımlanmaktadırlar. Atmosferi kaplayan sera gazları, camdan sera gibi davranarak, güneş yoluyla dünyamıza gelen ısının çıkışına engel olurlar.

Dünya atmosferinde sera etkisi yapan gazların neden olduğu ısınma bilimsel bir gerçekliktir. Bu ısınma olmasaydı, dünyamız buzullarla kaplı olurdu. Binlerce yıl boyunca, sera etkisi yapan gazların neredeyse sabit olan düzeyi, insanoğlunun yaşayabileceği uygun iklim şartlarının oluşmasını sağladı. Fakat, zaman içerisinde fosil yakıt tüketiminin kontrolsüz bir şekilde artışı, sera gazlarının oluşturduğu iklim değişikleri sonucu insanoğlunun yaşamını ve dünyayı tehdit etmeye başladı.

Fosil yakıtlardan elde edilen enerji türlerinde, atıklar doğrudan havaya karışıyor ve bu atıkların büyük bir bölümü Karbondioksit başta olmak üzere sera gazlarına dönüşüyor. Fosil yakıtların kullanılmasıyla, saniyede 800 ton, günde 70 milyon ton, yılda 25 milyar ton Karbondioksit atmosfere veriliyor. Kuzey Amerikalılar kişi başına her gün ortalama 54 kg karbondioksiti atmosfere veriyorlar. Avrupa ve Japonya'da, kişi başına Karbondioksit emisyon miktarı günde 23 kg'yi aşmış bulunuyor. 1,3 milyar nüfusa sahip ve hızla büyüyen Çin'de ise günlük Karbondioksit emisyon düzeyi kişi başına 6 kg seviyesindedir. Fosil yakıtların bu hızla kullanılması, 21. yüzyılda sera gazlarının iki kat artmasına yol açabilir.

Sera gazlarının atmosferdeki artışı, sürekli ısınma şeklinde ekolojik dengenin bozulması tehdidini ortaya çıkarmaktadır. Dünyanın yüzey sıcaklığının, buzul çağından bugüne kadar ortalama 3 derece arttığı hesaplanmıştır. Bu artıştan sonra, dünya yüzey sıcaklığındaki 1 oC'lik artış, kutuplardaki buzulların erimesi ve iklim değişiklikleri gibi insanlık için önemli problemleri ortaya çıkarabilecektir.

IPCC'nin (Intergovernmental Panel On Climate Change) yayımlanan üçüncü değerlendirme raporunda, 2100 yılına kadar dünyamızdaki ortalama sıcaklığın 1,4-5,8 oC arasında artacağı belirtilmektedir. Yerkürede, 50 bin yıl önceki buzul çağından sonra sadece 3 derecelik bir sıcaklık artışı olduğu dikkate alındığında, 2100 yılına kadar yerkürenin sıcaklığındaki 1,4 ila 5,8 derecelik artış, içinde bulunduğumuz felaketi gözler önüne seriyor.

Küresel ısınmaya bağlı olarak, dünyamızda kar örtüsü ve buzul boyutlarında küçülmeler yaşanmış, denizlerdeki su seviyelerinde 15-25 cm arasında bir artış olduğu belirlenmiştir. Yaşadığımız yüzyılda, ısınmaya bağlı olarak okyanusların ısınmasıyla birlikte dağ buzullarının ve kutuplardaki buz örtüsünün erimeye devam etmesi beklenmektedir. Buzulların erimesi sonucunda, deniz seviyelerinin 9-100 cm arasında yükseleceği tahmin edilmektedir.

Deniz seviyesinde görülecek yükselme, birçok kıyı bölgesi yerleşimini olumsuz yönde etkileyecektir. Örneğin, deniz seviyesinde meydana gelecek 100 cm'lik bir artışla Hollanda'nın yüzde 6'sı, Bangladeş'in yüzde 18'i ve birçok adanın ya tümü ya da büyük bir bölümü sular altında kalacaktır. Denizlerin karalar üzerinde ilerlemesi ile oluşacak arazi kayıplarıyla birlikte, kıyı erozyonları da artacaktır. Deniz seviyesinin yükselmesi, kıyılardaki toprak kaybının yanında, kıyılara yakın temiz su kaynaklarının da denizle birleşmesine neden olacaktır. Bu nedenle, tatlı su kaynaklarının kalitesi, tuzlu su karışımı nedeniyle düşecektir.

Mevsimler bölgesel olarak uzamaya başlayacak, kış ve gece sıcaklıkları, yaz ve gündüz sıcaklıklarından daha fazla artacaktır. Isınmayla birlikte, deniz ve okyanuslardan daha fazla su buharlaşacak, dünya daha nemli olacaktır. Suların buharlaşmasındaki artış, yağışların artmasını sağlayacaktır. Dünyaya düşen yağış miktarı, son yüzyıl içerisinde yüzde 1'lik bir artış göstermiştir. Büyüklüğünü suyun buharlaşmasından alan kasırga ve rüzgarlar, bu dönemde daha da güçlü olacaktır. Sert esen rüzgarlar, suyun topraktan daha hızlı bir şekilde buharlaşmasına yol açacaktır. Bu durumda, bazı bölgelerin daha da kurak olmasına neden olacaktır. Son 10 yılda Asya ve Afrika'da sıcaklık şiddetlerinde ciddi artışlar olmuştur.

Küresel ısınma sonucunda dünyada görülen değişikliklerden örnekler

1) Grönland hızla eriyor

Küresel ısınma nedeniyle son 20 yılda Grönland'ın hava sıcaklığı üç derece arttı. Hava sıcaklığındaki artış Grönland'tan büyük buz kütlelerinin kopmasına neden oluyor. Bu gelişme ise Atlas Okyanusu'na akan su miktarını da hızlandırdı. Buz kütlesinin son on yıldaki erime miktarı yaklaşık üç kat arttı. Grönland'ın tamamen erimesiyle Atlas Okyanusu'nun yedi metre yükseleceği tahmin ediliyor. Bilim adamları tarafından yapılan çalışmalarda Grönland'ın erimesi için 1000 yılık bir zaman tahmin edilmesine rağmen, küresel ısınma konusundaki son gelişmeler bu sürenin daha da kısalacağı yönündeki yorumlara dönüşmüştür. Atlas Okyanusu'ndaki su seviyesini yükselmesi öncelikli olarak deniz seviyesinden çok yüksek olmayan adaların sular altında kalmasına neden olacaktır. Su seviyesinin yükselmesi ile deniz seviyesine göre düşük yükseklikte olan adalarla birlikte, aralarında Londra'nın da bulunduğu bazı büyük şehirlerin alçak kesimlerinin de su altında kalması beklenmektedir. Grönland'da, yılda eriyen buzul miktarı İstanbul'un yıllık su tüketiminin 300 katı olarak belirtiliyor.

2) Güney Kutbu hızla eriyor

Güney Kutbu'ndaki buz kütlelerinin yaklaşık yüzde 90'ı giderek küçülmeye başladı. Güney Kutbu'nda, küresel ısınmanın etkilerini tespit etmek amacıyla, bölgede incelenen 244 buz kütlesinin yüzde 87'sinde erime olduğu görülmüştür. Yapılan çalışmalar, buzulların erimesinin son beş yılda hızlandığını ortaya koyuyor.

3) Klimanjaro'daki karlar da eriyor

Tanzanya'daki Klimanjaro Dağı'nın eteklerini süsleyen karlar erimeye başladı. Karların bu hızla erimeye devam etmesi durumunda, 15 yıl içerisinde Klimanjaro'nun doruklarında kar kalmayacağı tahmin ediliyor. Yapılan araştırmalar, dağın doruklarındaki buzul ve kar tabakasının son yüzyıl içerisinde yüzde 80 oranında azaldığını gösteriyor.

Küresel Isınmayı Önlemeye Yönelik Çalışmalar

Küresel ısınmayı önlemeye yönelik, 2004'te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü'nü bugüne kadar 168 ülke imzaladı. Kyoto Protokolü'ne göre, 2008-2012 yılları arasında gelişmiş ülkelerin, sera gazı emisyonlarını 1990 yılındaki seviyenin yüzde 5,2 altına çekmeleri gerekiyor. Fakat, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 4'üne sahip ABD, dünyanın toplam karbondioksit emisyonunun yüzde 25'ini tek başına üretiyor. ABD, bugüne kadar Kyoto Protokolü'nü imzalamadı ve imzalama yönünde herhangi bir girişimleri de bulunmuyor. Diğer taraftan, toplam sera gazı emisyonlarının yüzde 17'sinden sorumlu olan Avustralya'da henüz Kyoto Protokolü'nü imzalamayan ülkeler arasında.

Kyoto Protokolü kapsamında, 1990 yılı verileri baz alınarak, 2008-2012 döneminde sera gazı emisyonlarını yüzde 8 azaltmayı hedefleyen AB, küresel ısınmayla mücadele konusunda uzun vadeli yol haritası belirleme konusunda yoğun olarak çalışıyor. Belirlenen hedefe ulaşabilmek için Mart 2005'ten bu yana çalışan AB Komisyonu, 10 Ocak 2007'de Avrupa için yeni bir enerji politikasının oluşturulabilmesi için geniş kapsamlı bir önlem paketi açıkladı. Bu pakette, 2020 yılına kadar sera etkisine sahip gazların emisyonunun yüzde 20 azaltılması öngörülüyor.

Kasım 2006'da yayınlanan, BM İklim Değişikliği Raporu'nda, Kyoto Protokolü'nü imzalamış olan 40 sanayileşmiş ülkenin, 1990-2004 yılları arasında Karbon emisyonlarındaki artış ölçülmüş ve sanayileşmiş ülkelerin emisyonlarının yüzde 3 azaldığı belirtilmiştir. Rapora göre, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın sera gazı emisyonlarında düşüş görülürken, yüksek emisyon oranlarına sahip, Japonya, ABD ve Kanada'nın emisyonları daha da artmıştır. Türkiye ise yaklaşık yüzde 73 oranı ile en hızlı emisyon artışına sahip ülke konumunda bulunuyor.

Küresel ısınmanın Türkiye'ye etkileri

Türkiye, küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkeler arasındadır. Küresel ısınma sonucu ülkemizde beklenen en önemli sorun, su sorunu olacaktır. Kuraklık, tarım ve orman ürünlerinde azalışa, hidroelektrik santral kullanılarak yapılan elektrik üretiminin azalmasına ve bunun sonucunda enerji sıkıntısının yaşanmasına yol açacaktır. Küresel ısınmanın sonucunda oluşacak iklim değişiklikleri nedeniyle, ülkemiz Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da görülen daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabilecektir. İklim kuşaklarındaki bu değişiklik, Türkiye'de ki tarım ürünlerinin rekolte değerlerinin de düşmesine neden olacaktır. İklim değişikliği, Türkiye'nin özellikle çölleşme tehdidi altındaki, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde, ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açacaktır. Son yıllarda ormanlarımızda sıkça görülmeye başlayan toplu ağaç kurumaları ve zararlı böcek salgınlarının en önemli nedeninin kuraklık, hava kirliliği ve asit yağmurları olduğu bulunmuştur. Büyük kentlerdeki gece sıcaklıkları artacak, bu durumda havalandırma ve soğutma amaçlı elektrik tüketiminin daha da artmasına neden olacaktır.

Gelecek 50 yıl içerisinde küresel nüfusun kullanacağı enerjinin, şimdiye kadar tüketilen toplam enerji miktarından daha fazla olması beklenmektedir. Enerji tüketimindeki artış, fosil yakıtların tüketimini, fosil yakıt tüketimi ise sera gazlarının miktarını arttıracaktır. Sera gazlarındaki artışın bu yüzyılda iklim üzerinde daha da büyük değişiklikler yaparak tüm dünyayı kavurucu sıcakların pençesine atması beklenmektedir. Bu şartlar altında, tüm dünyada enerji kullanımı artarken, sera gazı emisyon oranları düşük olan enerji üretim teknolojilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu büyük problemi aşabilmek için de en büyük anahtar; hidro elektrik, rüzgar, jeotermal, güneş, biyoenerji, Hidrojen gibi yeni-yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının kullanımının artırılmasıdır.

Serdar İskender / Makine Yüksek Mühendisi- Dünya

0 yorum:

 
Clicky Web Analytics