YABAN HAYATININ YOKEDİLEN YAŞAM ALANLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YABAN HAYATININ YOKEDİLEN YAŞAM ALANLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ormanların yok oluşuna sessiz kalmayın

Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, ormanların, tarihin hiçbir döneminde, son yüzyıl içinde yaşadığı gibi bir yok olma süreci yaşamadığını söyledi.

WWF Türkiye Genel Müdürü Demirayak, Türkiye ormanlarının yarısından fazlasının, son 50 yılda giderek artan oranda niteliğini kaybettiğini, bunun en önemli sebeplerinin de kalkınma girişimleri ve sürdürülebilir olmayan ormancılık faaliyetleri olduğunu söyledi.

Türkiye'de bulunan 21 milyon hektar ormanın sadece yüzde 4'ünün korunduğunu belirten Demirayak, "korunan alanların gerektiği gibi korunması bile yasaların uygulanmaması, planlama sorunları ve değişik anlayışlar yüzünden tehlike altında" dedi.

Ormancılıkta ağırlık kereste üretimi üzerine yoğunlaşıyor. Yönetim planlarına göre ormanların yüzde 83'ü kereste üretimi için yönetiliyor. Kalan yüzde 17'lik kısım ise toprak ve su kaynaklarının korunması gibi birincil amaçlar için ayrılıyor.

"Keresteciliğe odaklanan bu anlayış, ormanların kereste üretiminden bağımsız, bir ekosistem olarak değerini anlamaktan uzak" diyen Demirayak, ayrıca bu yaklaşımın otlatma, yem, yakacak ve istihdam gibi özellikleri de göz ardı ettiğini vurguladı.

Tehditler

Demirayak ormanların, sahip oldukları biyolojik çeşitlilikle yeryüzündeki en değerli ekosistemler arasında bulunduğunu, barındırdığı yaşamsal zenginlikle, tüm habitatlar arasında ayrı bir yere sahip olduğunu söyledi.

"Ormanlar, tarihin hiçbir döneminde, son yüzyıl içinde yaşadığı gibi bir yok olma süreci yaşamamıştır. Bu yok olma sürecinin en önemli sebepleri insan kaynaklıdır."

Bunlar arasında sürdürülebilir olmayan odun üretimi, yapılaşma, yangınlar ve amaç dışı kullanımın sayılabileceğini kaydeden Demirayak şöyle konuştu:

"Ormancılık dışı etkinliklerin orman üzerindeki olumsuz etkileri arasında en önemlilerinden biri, hava kirliliği. Örneğin Türkiye'de, Yatağan'da kurulan termik santralin sebep olduğu kirlilik sonucu çevredeki ormanlar kurudu...

"Bir diğer önemli tehdit, yangınlar. Orman yangınları, bitkiler ve diğer canlıların ölümüne neden olarak inanılmaz boyutlarda ekolojik yıkımlarla sonuçlanıyor. İstatistiklere göre, orman yangınlarının hemen hemen tamamı insan kaynaklı."

Siz de katkıda bulunun

Demirayak, ormanların yok oluşunu engellemek için herkesin katkıda bulunması gerektiğini belirterek, ormanların yok olmaması için dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:
# Mobilya alırken dayanıklı ve uzun ömürlü olanları seçin. Gerçekten gerekmedikçe mobilyalarınızı değiştirmeyin.
# Ormanlara yakın arazilerde anız yakmayın, yakanları uyarın.
# Ağaçlandırma çalışmalarında yöreye özgü ağaç türlerinin kullanılmasına özen gösterin.
# Ülkemize özgü ağaç türlerini tanıyın. WWF Türkiye'nin yayınlarını ve posterlerini edinmek bunun ilk adımı olabilir.
# Kağıtları mümkün olduğunca çift taraflı kullanın, kağıt israfından kaçının.
# Enerji tasarrufuna özen göstererek ormanlar üzerindeki baskıyı azaltmaya yardım edin.
# Ormanlık alanları ziyaret ettiğinizde, çadır, kamp, yöresel konaklama gibi doğa üzerinde etkisi en az olan konaklama biçimlerini yeğleyerek yapılaşma eğiliminin tersine çevrilmesine katkıda bulunabilirsiniz.
# Ormanlardan açılan alanlarda yapılan konutları satın almayın. Ormanların yasa dışı yapılaşma amacıyla işgal edilmesine göz yummamak, gerektiğinde ilgili kurumları uyarmak insanlık görevidir.
CNNTÜRK


Devamı İçin Tıklayınız...>>

"Dünya ormansızlaşıyor"

Uzmanlar, dünyada yaklaşık 3.9 milyar hektar alan üzerinde yayılış gösteren orman ekosistemlerinin önemli bir bölümünde tahribatın devam ettiğini açıkladı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Orman Mühendisleri Odası Doğu Karadeniz Şube Başkanı Doç. Dr. Devlet Toksoy, ormanların önemi konusundaki bilgi ve bilinç düzeyinin bu varlığın gördüğü fonksiyona kıyasla ne yazık ki düşük seviyede olduğunu belirtti.

Toksoy, "Ancak günümüzde bu bilgi ve bilinç düzeyi hızlı bir gelişmek göstermektedir. Bu gelişme orman kaynaklarının küresel boyutta azalmasına buna karşılık ormanlara yönelik beklentilerin büyüyerek çeşitlenmesi ve çevresel krizlere bağlanabilir" dedi.

Ormanların günümüzde de yeryüzünün en büyük ve en önemli karasal ekosistemleri olarak insan toplulukları üzerinde derin bir etkiye sahip olduğunu ifade eden Toksoy, "Dünyada her yıl 9.4 milyon hektar orman alanı yok olmaktadır. Gelişmiş ülkelerin ormanlarını muhafaza ettiği hatta bir miktar artırdığı, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde verimli ormanların bozulduğu, bozuk olan ormanların ise yok olmaya devam ettiği görülmektedir" dedi.

Toksoy, kaybolan her orman parçasıyla birlikte havanın, suyun ve toprağın bir parçasının yani insanların yaşam sigortasının yok olduğunu vurgulayarak, "İşte dünyamız böyle bir sessiz krizle karşı karşıyadır. Aslında bu krizin sessiz olduğunu söylemek artık mümkün değildir. Krizin sesi giderek artan sellerde, kuraklık ve susuzlukta, hızla ilerleyen çöl alanlarında, yoksullukta ve açlıkta betonlaşan çevrelerde mutluluğu bulamayan insanların sesinde yok olan yaban hayatı ve bitkilerde duyulmaktadır" diye konuştu.

"Türkiye'deki ormanların yarısı verimsiz"

Devlet Toksoy, Türkiye'de ormancılığın 150 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, bu köklü geçmişin ormancılık konusunda zengin bir bilgi ve deneyim birikimi oluşturduğunu söyledi.

Türkiye'nin yüzde 27'sinin, yani 21.2 milyon hektarlık alanın orman sayılan alanlarla kaplı olduğunu ifade eden Toksoy, "Ne yazık ki bu ormanların yarısı hala verimsiz. Ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerimizin yaşama biçimleri ve kırsal yoksulluk hem orman tahribine hem de çeşitli sosyal baskılar nedeniyle ormancılık çalışmalarının gerektiğince yapılmamasına ve ormanların zarar görmesine neden olmaktadır. Ormanlarımıza zarar veren bu uygulamalar az bilinenlerdir. Kamuoyu tarafından çok bilinenler ise orman yangınlarıdır. Oysa yasal düzenlenemeler nedeniyle yaşanan orman kayıpları daha da büyüktür. Ülkemizdeki orman azalmalarının yüzde 56'sı yasal düzenlemelerden kaynaklanmaktadır" dedi.
CNN TÜRK


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Afrika yağmur ormanlarını kaybediyor..

5/09/2005
Kaynak: www.dw-world.de

Afrika’daki yağmur ormanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Son yıllarda Afrika’da doğal yaşamın kaynağı sayılan bu ormanlar ya çiftçiler tarafından yakılıyor ya da ağaçlar kesilerek yok ediliyor.

Afrika’daki yağmur ormanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Son yıllarda Afrika’da doğal yaşamın kaynağı sayılan bu ormanlar ya çiftçiler tarafından yakılıyor ya da ağaçlar kesilerek yok ediliyor. Ormanların yok edilmesi ise iklim değişimine neden oluyor…

Afrika’daki yağmur ormanları, Kamerun’dan Kongo’ya, Gine’den Gabun’a kadar geniş bir alana uzanıyor. Bu ormanlar, Güney Amerika’daki Amazon ormanlarının ardından dünyanın en eski ikinci tropikal ormanları. Uzmanlar, yeryüzündeki hayvanların yüzde 40’la yüzde 60 arasındaki bir bölümünün bu yağmur ormanlarında yaşadığına dikkat çekiyor.

Son yıllarda özellikle Afrika’daki ormanların yakılarak yok edilmesi ya da ağaçların kesilmesi yüzünden çok sayıda canlı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Çevre örgütü Greenpeace son 30 yılda Afrika kıtasının ormanlık alanının üçte ikisini yitirdiğine dikkat çekiyor.

İklim üzerindeki etkisi

Afrika’nın batısında ve kıtanın iç bölgelerinde hala sık ormanların bulunduğu alanlara rastlamak mümkün, ancak kıtadaki gelişmelere bakıldığında durum kötüye gidiyor. Çok sayıda odunculuk şirketi, ormanlardaki ağaçları kesip satıyor. Bazı çiftçilerse ormanları yakarak tarlaya çeviriyor. Ancak tarlaya dönüştürülen alanlar da yanlış işlendiği için çöle dönüşüyor.

Peki bu değişikliklerin iklim üzerindeki etkisi ne? Almanya’nın Bonn kentindeki iklim araştırmacıları, ormanların yok oluşunun iklime ve diğer canlıların yaşamına nasıl yansıdığını araştırıyor. Bir bilgisayar programına, Afrika’nın çeşitli bölgelerinden elde edilen veriler yükleniyor. Ardından çevre ve bitki örtüsüne ilişkin sayılar ekleniyor ve böylece Afrika’da iklimin nasıl etkilendiği ölçülmeye çalışılıyor.

Bu konuda yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi veren Bonn Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nden Heiko Paeth, öncelikle Afrika kıtasında yaşanan değişikliklerle ilgili bilgileri bilgisayara yüklediklerini belirterek “Buna çevreye zarar veren sera gazı salınımını da ekledik. Ardından ilginç bir sonuçla karşı karşıya kaldık. Normalde sera gazları iklimi yağışlı hale getirirken, bizim elde ettiğimiz karışımda yağış miktarı azdı“ diye konuştu.

Yağışlar azalıyor

Uzmanların tahminleri doğru çıkarsa, Afrika kıtası, önümüzdeki 20 yıl zarfında şu anda olduğundan daha az yağış alacak. Ormanlar ve yeşillik alanların bu hızla yok olmasıyla ise kuraklık yaşanan bölgelerdeki su sıkıntısı daha da artacak. Yeşil alanlara düşen yağmur suları bitkilerce toplanıyor ve buharlaşmayla yükseliyor ve bu da yeni yağışlara neden olarak devir daimi sağlıyor. Bitki miktarının azalması bu etkiyi ortadan kaldırdığı için çölleşmeleri beraberinde getiriyor.

Afrika kıtasındaki yağışların büyük bir kısmı, rüzgar ve fırtına sayesinde gerçekleşiyor. Bunun için toprağın nemli olması şart. Sahra Çölü gibi bölgelerde ise nem olmadığı için sıcaklık ne kadar artarsa artsın rüzgar meydana gelmiyor, böylece yağış da düşmüyor. Bu durum, Afrika’da son yıllarda yaşanan değişikliklerin bir şeytan çıkmazına dönüşmesine neden oluyor.

Felaket senaryoları

Bonn Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nden Heiko Paeth, Afrika kıtasında yaşanacak iklim değişikliğinin birçok ülke için felaket anlamına geleceğini belirtiyor. Paeth, Batı’da sera gazı salımının kontrolüyle iklim değişikliğinin dizginlenmeye çalışıldığını, sera gazlarının yoğun olmadığı Afrika’daysa çevre koruması için doğal koruma alanları oluşturulması gerektiğini söylüyor.

Katja Nellisse


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Tuz Gölü'nde yaşam bitti mi?

29.09.2007 Radikal

Tuz Gölü'nün Gölyazı kıyılarında bulunan yüzlerce yavru allıturna ölüsü endişe yarattı. Uzmanlar yetişkinlerin başka göllerde yiyecek aradığını, uçamayan yavrularınsa açlıktan öldüğünü tahmin ediyor. Acil çözüm önerisi: Yapay göletler

DHA - KONYA -

Suları her geçen dakika azalan Tuz Gölü'nde hayat, en küçük ve güçsüzlerden başlayarak bitiyor. Göldeki suyun azalmaya başlamasıyla birlikte yiyeceksiz kalan allıturnalar birer birer ölmeye başladı.
Gölün Cihanbeyli ilçesi Gölyazı beldesi kıyılarında çok sayıda allıturna ölüsü bulundu. Allıturnaların sudaki omurgasız canlılarla beslendiğini hatırlatan uzmanlar, yetişkin allıturnaların diğer göllere uçarak yiyecek bulabileceğini, yavrularınsa uçamadığı için besinsiz kaldığını düşünüyor.
Tuz Gölü'ndeki tüyler ürpertici görüntüler Gölyazı beldesi sağlık ocağında görevli Dr. Osman Yanal sayesinde fark edildi. Arkadaşlarıyla göl kıyısında gezerken yüzlerce yavru allıturna ölüsü gördüğünü söyleyen Yanal, "Sular çekilince yiyeceksiz kalmış olabilirler" dedi. Bölgede 4 bin 400 yavru yaşıyordu.
Yetkililer, ne kadarının telef olduğunu, ne kadarının yaşadığını henüz belirleyemedi.
Peki kuşları kurtarmak için en azından acil bir önlem alınamaz mı?
Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Maden'e göre bir yol var. O da yavrular için yapay gölet oluşturmak:
"Bu ancak, Tuz Gölü çevresinde yapay göletler oluşturularak yapılabilir. Buradaki kuşların göletlerde yaşaması sağlanırsa ölümlerin de önüne geçmiş olunabilir. Ancak, bu da geçici bir çözüm olur. Çünkü havzada sürekli yeraltı su kaybı söz konusu. Tarlalarda vahşi sulama nedeniyle aşırı su israfı yapılmakta. Bu da tüm Konya Havzası'nda olduğu gibi Tuz Gölü'nde de hızlı bir su çekilmesine neden olmaktadır.
Tasarruflu su politikasıyla yer altındaki suyun kaybı önlenirse Tuz Gölü yeniden hayata döner ve filamingolar başta olmak üzere birçok yaban hayvanı eskisi gibi gölde rahat şekilde yaşayabilir."


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Bir sulak alan daha kurak alan oldu!

14.10.2007 Milliyet

Adana Akyatan Lagünü, DSİ'nin tarım amaçlı arazi kazanmak amacıyla bir ay önce başlattığı drenaj kanalı açma çalışmalarının da etkisiyle çöle döndü
Avrupa ile Afrika arasında göç eden milyonlarca kuşun geçiş yolu üzerindeki en önemli sulak alanlardan olan Adana Akyatan Lagünü, kuraklık nedeniyle çöle döndü. 270 türde milyonlarca kuşa yuva olan lagünde, yaklaşık 40 bin dönüm alanda sular çekildi.
36 yıl önce Uluslararası Ramsar Sözleşmesi'yle koruma altına alınan lagünde, DSİ'nin tarım amaçlı arazi kazanmak amacıyla bir ay önce başlattığı drenaj kanalı açma çalışmalarının da çölleşme sürecini hızlandırdığı belirtildi.

Van Gölü'nün 3 katı kayıp

Orman Mühendisleri Odası Doğu Akdeniz Şube Başkanı Selami Tece, kuraklığın sonuçlarının en açık şekilde görüldüğü Akyatan'da insan eliyle doğal su rejiminin bozulmasının kabul edilemez olduğunu belirterek, kanal açma çalışmalarına son verilmesini istedi.
Tece, Türkiye'de 40 yılda Van Gölü'nün 3 katı büyüklüğünde, yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulak alanın kaybedildiğine dikkat çekerek şöyle konuştu: "Şu an ülkemizde 1 milyon 250 bin hektar sulak alan kaldı. Sulak alanlar çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim üzerinde olumlu etkiler meydana getirirler. Yeraltı suları için kaynak görevi yapan sulak alanlar, su kaynaklarını veya başka bir sulak alanı beslerler."


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Sulak alanlar yok oluyor

31.10.2007 Cumhuriyet

Toplam 2.5 milyon hektarlık sulak alanın yarısının kaybedildiği Türkiye'de bu kaybın yaklaşık yüzde 25'i (320 bin 500 hektar) Konya Kapalı Havzası'nda gerçekleşti.

KONYA (AA) -
Konya İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ile Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye'den (WWF-Türkiye) alınan bilgiye göre Türkiye'de son 40 yılda 2.5 milyon hektarlık sulak alanın yarısı yok oldu. DSİ verilerine göre ise halen özellikle Konya Kapalı Havzası'nda, yarısından fazlası kaçak 50 bin su kuyusundan tarım amaçlı kontrolsüz su çekiliyor.
HAVZA YOK OLDU
Türkiye'de sulak alanların kaybedilmesi açısından en büyük zarar, dünyanın en önemli havzalarından olan Konya Kapalı Havzası'nda görülüyor. Havzanın tamamen kaybettikleri şöyle sıralanıyor: 16 bin hektarlık alana sahip Hotamış Sazlığı tamamen kurudu.
1982 yılına kadar 37 bin hektarlık alana sahip olan Ereğli Sazlıkları, besleyen kaynaklarının üzerine İvriz ve Ayrancı barajlarının kurulması üzerine kuruma sürecine girdi. Tamamen kaybedilen sazlıklarda sadece bahar aylarında az miktarda su birikiyor.
BARAJA KURBAN GİTTİ
1990'lı yıllara kadar 11 bin 250 hektar alanı bulunan Eşmekaya Sazlığı, baraj gölü hayaline kurban gitti. Baraj gölü kurulamadı, ancak çalışmalar yüzünden sazlık tamamen kurudu.
1150 hektarlık Bolluk Gölü de bu yaz tamamen kurudu. 830 hektarlık Samsam Gölü kurudu. Geçen yıla kadar toplam 860 hektarlık alanı bulunan Kulu Gölü, Küçük Göl ve Düden Gölü olarak ikiye ayrıldı. Düden Gölü tamamen kururken Küçük Göl, yaklaşık 250 hektarlık alanda can çekişiyor.


Devamı İçin Tıklayınız...>>

NASA: 2040'ta Türkiye çöle dönecek

06.08.2007 Sabah

Türkiye'de son 40 yılda Van Gölü'nün 3 katı, Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nün 25 katı oranında sulak alan yok olurken, kara yüzeyinin yüzde 90'ında çeşitli şiddetlerde erozyon görülüyor ve verimli topraklar da hızla kaybediliyor.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye ve TEMA'dan alınan bilgilere göre, küresel ısınma ve bilinçsiz tarımsal sulama yüzünden Türkiye'nin sulak alanları ve birbirini tetikleyen sorunlar yüzünden verimli toprakları kaybediliyor.

Son 40 yıl ele alındığında 2,5 milyon hektarlık sulak alanın yarısı çeşitli nedenlerle yok oldu. Bazıları sinek üreten bataklık olduğu gerekçesiyle kurutuldu, bazıları besleyen kaynaklarının üzerine baraj ve gölet kurulması nedeniyle kurudu, birçoğu da tarımsal sulamaya esir düşerek haritadan silindi.

Türkiye'de kaybedilen sulak alanların boyutu küçümsenmeyecek kadar büyük... Yaklaşık 1 milyon 250 bin hektarlık kuruyan alan, Marmara
Denizi'nin yüzölçümüne eşit. Sözkonusu kaybın Van Gölü'nün 3 katı, Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nün 25 katı,
ülkenin en önemli göllerinden olan Tuz Gölü'nün ise 9 katından fazla olması dikkat çekiyor.

10 yıl önce 260 bin hektar olan Tuz Gölü'nün alanı bugün 130 bin hektara düşerken, giderek suyu azalan Beyşehir Gölü'nün önlem alınmazsa 3-5 yıl içinde bataklık haline geleceği belirtiliyor.

Nasreddin Hoca ile özdeşleşen, Türk kirazına kalite kazandıran, Akşehir Gölü ile beyaz kiraz üretiminde önemli rol oynayan Ereğli Sazlıkları kurudu. Ereğli'de sazlıkların kuruması yüzünden iklim bozuldu, meyve üretiminde kalite ve rekolte düştü.

5 MİLYON YILLIK GÜZELLİĞİ KAYBETTİK

''Dünyanın Nazar Boncuğu'' olarak nitelendirilen, 5 milyon yıl önce oluşan Meke Gölü, birkaç yıl içinde bataklık haline döndü. 5 milyon yıldır var olan güzellik birkaç yılda kaybedildi. Bunu gören yabancı turistler tepki gösteriyor ancak Konya Kapalı Havzası'nda 30 bin kaçak kuyudan su çekilerek gölün sonu getiriliyor.

Çok sayıda sulak alanın kuruduğu ülkenin yeraltı su seviyesinin yüzde 40'ını barındıran Konya Kapalı Havzası'nda tehlike daha ciddi boyutlara tırmanıyor. Son 20 yılda yeraltı su seviyesi alt havzalarına göre 20-40 metre azalan Konya Kapalı Havzası'nda, kuruyan sulak alanlarıyla yıllardır tehlike çanları çalıyor.

WWF'nin raporuna göre doğal kaynakları şu andaki hızında tüketilmeye devam edilirse, insanlığın 2050 yılında iki gezegene daha ihtiyacı olacak. Bu durum, biyolojik yenileme kapasitesinin yüzde 50 fazlasını tüketen Türkiye için daha büyük önem taşıyor. Çünkü Türkiye'de birbirini etkileyen sorunlar yüzünden sularla birlikte topraklar da kaybediliyor.

Türkiye'de her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1,4 milyar ton verimli üst toprak erozyonla kaybedilirken,
ülkenin erozyonla kaybettiği bu topraklar, 25 santimetre kalınlığında, yaklaşık 400 bin hektar genişliğinde bir araziye eşdeğer olarak tutuluyor.

Bitki örtüsü ve özellikle ormanların tahribi sonucu, toprak erozyonu ile her yıl 1 milyar 400 milyon ton toprak göllere, denizlere taşınarak ya da barajları doldurarak yitiriliyor.

Ülke topraklarımızın yüzde 90'ında çeşitli şiddetlerde erozyon yaşanıyor (yüzde 63'ünde çok şiddetli ve şiddetli görülüyor) ve bu durumun Avrupa'nın 17, Kuzey Amerika'nın 6 katı civarında olduğu belirtiliyor. Türkiye'de akarsularla birlikte alandan taşınan toprağın, ABD'nin 7, Avrupa'nın 17 ve Afrika'nın 22 katı daha fazla düzeyinde olduğu
vurgulanıyor.

Fırat Nehri yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşırken, Keban Barajı'na 32 milyon, Karakaya Barajı'na 31 milyon ton toprak birikiyor. Bu birikme barajlardan faydalanmayı azaltıyor.Türkiye'nin topraklarının sadece yüzde 15'inin üstün verimli olduğunu bunların da giderek kaybedildiği belirtiliyor. Cumhuriyetin ilanından bu yana 44 milyon hektar mera alanı 12,3 milyon hektara kadar gerilerken, her yıl kaybedilen 1 milyar 400 milyon ton toprağın 500 milyon tonu tarım alanlarından gidiyor.

BÖYLE GİTMEMELİ

NASA'nın yaptığı araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.

Erozyonla baraj göllerinin dibine yığılan topraklar, barajların doğal ömrünü yüzde 50 oranında azaltabiliyor. Bunun sonucunda yüksek değerde hidrolojik enerji ve kullanma suyu kayıpları meydana geliyor.

Örneğin, dünya barajlarına erozyonla getirilip depolanan topraklar, enerji ve kullanma suyu bakımından yılda 6 milyar dolarlık bir zarara neden oluyor. Türkiye'de bunun tipik örneği Keban Barajı'nda görülüyor.

Türkiye'de 15 barajın (Altınapa, Bayındır, Buldan, Çaygören, Selevir, Çubuklu, Demirköprü, Hirfanlı, Karamanlı, Kartalkaya, Kemer, Kesikköprü, Seyhan, Sürgü, Yalvaç) ömürlerinin tahmin edilenden önce dolmuş ya da dolmak üzere olduğu vurgulanıyor. Bunlara ek olarak ülke ve bölge için büyük önem taşıyan Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarında da tehlike çanları çalıyor.

GERİ KAZANMAK KOLAY OLMUYOR

Kaybedilen sulak alanlar ve verimli topraklar ekonomik açıdan büyük çapta zarara yol açarken, geri kazanımları kolay olmuyor.
Sulak alanları geri kazanmak, kuruyan gölleri eski haline getirmek için yüzlerce yıl gerekiyor. Örneğin Konya'da yeraltı su seviyesi giderek düşüyor. İçilebilir özellikteki temiz yeraltı suyu ile Tuz Gölü arasında kot farkı 15 metreye kadar indi.

Önceden 50 metrenin üzerindeki farkın 15 metreye kadar inmesi tehlikeyi beraberinde getiriyor. Böyle giderse 5-6 yıl sonra Tuz Gölü'nden yer altı suyuna doğru akış başlayacak ve temiz su tamamen bozulacak. Bu durumda da hayatın biteceği Konya Kapalı Havzası'nda yeraltı suyunun temizlenmesi için 1400 yıl gerekecek.

Aynı şekilde üretilemeyen bir kaynak olan verimli toprağın 1 santimetresi ortalama 500 yılda oluşuyor. Tarım yapılabilmesi için
gereken minimum 40 santimetrelik toprağın oluşması ise ortalama 20 bin yılda gerçekleşiyor.

1 ton buğday elde edilmesi için bin ton, 1 porsiyon bonfilenin yenecek halde sunulabilmesi için (hayvanın büyümesi, beslenmesi vb.) 9 bin 800 litre, 1 pilicin yenebilir hale gelmesi için 1200 litre, 1 kilo ekmek için 400-1200 litre suya gereksinimin duyulduğu günümüzde kaybedilen ülke suyu ve toprağı için harekete geçmenin önemine işaret ediliyor.
Yıllardır sulak alanların kuruduğu ülkede bilinçlenmenin, büyük kentlerde su kesintilerine gidilmesiyle başladığını belirten WWF-Türkiye ve Tema Vakfı yetkilileri, ''40 yılda 1,25 milyon hektar alanı kaybettik. Halen kayıplar sürüyor. Kişi başına düşen su azaldı, topraklarımız verimini kaybetti. Artık ülkede daha ciddi önlemlerin alınması gerekiyor'' dedi.

AA


Devamı İçin Tıklayınız...>>
 
Clicky Web Analytics